Yaşar Kemal adı ile bütünleşmiştir Çukurova, Toroslar, bükler... İnce Memed'i okuduğum yıllarda ki sanırım ortaokulda idim, o müthiş betimlemeler kafama öyle yer etmiş ki, yıllar yıllar sonra 30 lu yaşlarda Adana'ya ilk kez giderken, özellikle karayolunu tercih ettim sırf bu yüzden.. Kafamdaki Çukurova ile gerçekteki örtüşecek mi çok merak ediyordum.. Sonuç inanılmazdı.. Sanki bir zaman evvel oradan geçmişim , oralarda yaşamışım gibi, bir tür dejavu yaşadım yolda.. Kaleminin gücüne bir kez daha hayran oldum Yaşar Kemal'in..
Deniz Küstü'de ise İstanbul'u özümseyeceksiniz bu kez o büyülü kalemden.. Hele ki İstanbul'u biliyorsanız, Dursun Kemal ve Zeynel Çelik'le beraber kaçacaksınız polisten, Mısır Çarşısı'nın önünde.. Ya da çiçekçiler pazarının orada.. Florya sahilinde, sabah karşı balıkçı Selim'le beraber balığa çıkacaksınız..
İstanbul'un Menekşe semtinde , bir yerlerden göçüp gelmiş, geceleri kendilerine başlarını sokacak kondular yaparak bir mahalle oluşturan insanların öyküsü bu.. Çok ta yabancısı olmadığımız türden.. Kendi halinde , zavallı bir delikanlı olan Zeynel Çelik'in , kahvede bir kabadayıyı öldürmesi ile başlayan bir öykü.. Sonra, polisten sürekli kaçışı ve İstanbul'da işlenen her cinayetin onun üzerine yıkılması ile efsaneleşen , hatta gazetelerdeki resmine bile yabancı bir Zeynel Çelik.. Zeynel'in Eminönü'de balık tutarken gördüğü ve tanıdığı, kendi küçük ama yüreği büyük Dursun Kemal..Bir zaman hastanede yatarken aşık olduğu, ama aşkını itiraf edemediği güzel hemşire ile evlenmek ve hayalindeki arsayı alıp birlikte yaşayacaklarını düşlediği evi yapmak için var gücüyle çalışan Selim Balıkçı.. Paranın gücüne inat, "insan" olmayı sonuna dek savunan Selim Balıkçı, yunus yağı çok para ediyor diye tüm ülkeden Marmara'ya yunus avlamaya koşan balıkçılara inat direnir ... Yunuslara kıymayın , onları yok ederseniz deniz size küser derse de, yenik düşer düzenin çarklarına..
Geldikleri küçük yerlerde yaşarken canla başla koruyup savundukları öz değerlerini, büyük şehrin atmosferinde tamamen yitiren, bozulan, çürüyen, paranın gücüne teslim olan bir toplumun öyküsü bu.. Kırk yıldır tanıdıkları insanı, gazetelerdeki resminin o olmadığını bile bile "katil, cani" diye damgalayan,dışlayan ve ona sırt çeviren bir mahallenin ve tüm bunlara karşı direnen Selim Balıkçı'nın da öyküsü..