Toplam yorum: 3.088.827
Bu ayki yorum: 8.515

E-Dergi

inci uzgaş Tarafından Yapılan Yorumlar

Camus’nün baktığı pencereden toplumsal olan her şeyde kısıtlanmış bir özgürlük bulunmaktadır. Onun, özgürlük için düşündüğü tanımın içinde bireyin tüm boyunduruklardan kurtulmuş olması vardır. Bu boyunduruk idareciler, aile bağları, toplumsal kabuller ve inancı kapsamaktadır. Bunların bir arada olduğu bir yapıda kişinin özgür olması mümkün değildir. Kişinin eylemlerini etkileyen, etkileyebilecek her yargı, kural, ceza ve yaptırım insan özgürlüğü karşısında bir tehdittir. Bunlardan kurtulmadığımız müddetçe insan özgürleşemez ve bu da onun beklentiler doğuran toplum yargılarına karşı kayıtsızlaşmasını sağlar. Kayıtsızlaşma ise yabancılaşmayı doğurur. Ancak, ‘yabancılaşmak’ tanımı ile ‘yabancı’ tanımının birbirinden ayrı şeyler olduğu unutulmamalıdır. Özetleyerek tanımlar arasındaki farklılıklara değinecek olursak, “yabancı olmak” tanımadığımız kişi ve varlıklara karşı kullanılırken, “yabancılaşmak” tanıdığımız, bildiğimiz kişi ve varlıkları artık tanıyamaz duruma gelmek anlamında kullanılmaktadır.

Yabancı adlı romanda ise, Meursault karakterinin aile kavramından uzak olduğuna şahit oluyoruz. İlişkilerinde de bu yabancılığın yansımalarını görebiliyoruz. Sosyal çevrenin yakınlık kurduğu özel bağların, Meursault için anlamsız ve saçma oluşu onu toplumun dışına itmekte ve genel geçer kurallara karşı kayıtsız bırakmaktadır. Tüm bunlar öğretilmiş, sonradan geliştirilmiş kurallar olduğundan, bunların kişinin özgürlüğü üzerinde bir etkisinin olmadığı kanaatiyle toplumun yüklediği “başarı”, “aşk”, mutluluk, dostluk, komşuluk, özgürlük gibi kavramların tanımına zıt bir yaklaşım sergilemektedir. Meursault, toplumun önyargılarının ötesinde duran, başarılı olmak için gereken hırs ve istekten uzak kalan, evlilik, aile olmak gibi kişisel bağların dışında duran toplumsal aidiyetlere yabancı bir karakterdir. Bu karakter ise onun yabancısı olduğu toplum tarafından yargılanmasına ve cezalandırılmasına sebep olacaktır. Meursault için hapse girmek ve girmemekte bir ceza değildir. Önemli olan eylem ve düşünce özgürlüğüdür. Sevdiği kişi ile bir araya gelememek ve dilediği zaman sigara içemiyor olmak cezadır. Bunun dışında hukuk sistemi de, inanç sistemi de baskıcı ve zorlayıcıdır. Bu da insanların kendi değerini oluşturması önünde bir engeldir, çünkü bu görüşe göre insan ancak bireysel olarak varlığını koruyabilir. Varlık eşitlik ve toplum gibi kavramlarla ancak sınırlanabilir, özgür olamaz. Kişilerin görevlerini ve sorumluluklarını bir dayatma ve zorunluluk ile değil, içinden gelerek yapması gerektiğini vurgulamaktadır.

Romanın kasvetli, sıkıntı veren diyaloglarında, düşündüren toplum ve sistem eleştirisi var. Bu görüşlere katılmadığım ve insanın anlam arayışını yanlış yönlendirdiğini düşündüğüm bu felsefe, benim çok tercih ettiğim bir tarz değil. Ancak ilgilisi için okunması gereken bir klasik olduğu da muhakkaktır.

14.07.2021

"Ahvalinizi ve rüyalarınızı mektupla arz etmeniz son derece makuldür. Hemen maksadınız üzere mektup yazın ve mühürleyin. Fakir de inşallah güvenilir bir kimseyle göndereyim, kendisine de bu kağıtta yazılanlar son derece gizlidir, sizden başka kimse öğrenmesin diye ısmarlayayım.Karşılığında cevap buyurduklarında, siz de güvenilir bir kimseyle fakire gönderiniz ve bu farkidern başka kimsenin eline değmesin diye tembih ediniz"

Bu kadar kişisel ve gizliliği konusunda vakti zamanında hassasiyetle durulmuş mektupların bugün elimizde tüm mahremiyetlerin ortaya dökülerek elimizde bulunuyor olması tüm kitap boyunca aklımdan çıkmadı.Yine de tasavvuf konusunda önemli bir eser. Asiya Hatun'un makamına hürmet ve dua ile.
Yunan Mitolojisi karakterlerinden Kirke’nin “Ben Kirke” adıyla Madeline Miller’ın kaleminden, herkesin (yani Yunan Mitolojisi seven ve okuyanların) bildiği dehşet ve korkunç yanının ötesinde “hassas ve haklı” yanlarıyla tanıştırıldığı bir roman diyebiliriz. 2018’in en iyi fantastik romanı seçilmesinde en önemli payı, titanlar, entrikalar, ölümlüler, nymphalar, tanrılar, canavarlar, büyüler, güç savaşları ve üstün güç özelliklerine sahip varlıkların bütüncül kurgusu alıyordur sanırım. Aslında roman seviye olarak basit bir düzeyde yer alacakken, içerik olarak Yunan Mitolojisine bağlı olması nedeniyle kahramanların entelektüel seviyede çıtasını yükseltmiş diyebilirim. Madeline Miller’ın, birçok Yunan Mitoloji karakterini hikâyenin çevresinde dolaştırması, tanıtması ve bağlantılar kurması, parça parça mitolojik hikâyeler okumaktansa, bir kurgu içinde hepsini tanıma fırsatı vermesi açısından iyi bir başlangıç gibi durmaktadır. Elbette böyle yan hikâyeler ve farklı karakterlerle zenginleştirilmiş bir kurgu, daha önce hiç mitoloji okumayanlar için zorlayıcı da olabilir. Bunun için de Azra Erhat’ın mitoloji sözlüğünden alıntılarla, kitap arkasına karakterlerin açıklamaları verilmiş. Bu sayede biraz daha rahat okunabilir diye düşünüyorum.

Kitabın ana kurgusu, Güneş Tanrısı Helios’un kızı olan ölümsüz Kirke’nin, çirkin sesli ve hiçbir yeteneği olmaması sebebiyle ailede dışlanması, hor görülmesi, ötekileştirilmesine bağlanmaktadır. Hikâye, istenmeyen evladın kendini değersiz hissedişi ve bir ölümlüyle sevgiyi buluşu üzerine inşaa edilmektedir. Ölümsüz olan Kirke’nin bir ölümlüyle evlenebilmesi mümkün değildir. Düğümün çözülme kısmı ise Kirke’nin ölümsüzlük verecek çiçeklerden büyü hazırlaması ve bir ölümlüyü deniz tanrısı haline getirmesidir. Kirke süreç içinde bunun çiçeklerden değil, kendi arzu ve isteklerinden oluşan bir büyü olduğunu algılayacak, içindeki güç (cadılık) ile tanışacak, kendini gerçekleştirecektir. Bu arada kıskançlıktan hatalar yapacak, sürgüne gönderilecek, her seferinde ötekileştirilmeye ve yalnızlaştırılmaya mahkûm olacaktır. Kirke vicdanında başkalarına verdiği zarardan dolayı rahatsızlık duyan, kardeşlerinin hırslı, güçlü, özgüvenli karakterlerinin aksine dürüst, ahlaklı, saygılı ve kırılgan bir yapıya sahip olduğundan sürekli ezilen, hor görülen biri olacaktır. Bu yapısı, içindeki cadıyla barıştığında, onu güçlü bir kadına dönüştürecektir. Öyle bir güç ki, tanrıların doğuştan ellerinde bulunan yetenek ve güçleri Kirke’nin yapabilecekleri karşısında basitleşecektir. Çünkü o tabiatta var olan her türlü bitkiden sınırsız şekilde faydalanarak, bambaşka güçler elde edebilecektir.

Kitap boyunca Tanrıların insanlarla karşılaştırılmasına sıkça yer verilmektedir. Yunan Mitolojisinin belki de en önemli özelliği, “yapılan büyük hatalar, hırs ve intikamla kullanılan güçler, merhametten uzak cezalar, kıskançlıklar, hasetler, kandırmalar ve aldatmalar” gibi olumsuz duyguların Tanrılarda bulunmasıdır. Böylece Tanrı algısı yıkılarak, insanların acziyetlerinin masumlaştığı bir yapı ortaya çıkmaktadır. Kirke, aslında ölümlülerde bu masumiyeti sevmektedir.

Kirke’nin ölümlüler hakkında yaptığı şu karşılaştırma oldukça açıklayıcı bir değerlendirmedir: “Ölümlüler şöhreti çok çalışarak ve kendilerini adayarak ele geçiriyorlar, yeteneklerine bahçeye bakarmış gibi bakıp, güneşin altında ışıldamasını sağlayarak. Ama Tanrılar irinden ve nektardan kusursuzlukları parmak uçlarından fışkırarak doğuyordu. Onlar da neleri mahvedebileceklerini ispatlayarak elde ediyordu şöhretlerini. Şehirleri yakıp yıkarak savaşlar çıkararak, salgınlar ve canavarlar yaratarak. Sunaklarımızdan öyle narince yükselen buhurlar ve güzel kokular. Geride yalnızca kül bırakıyor.”

Bu romanla Yunan Mitolojisinin insanı nasıl bir tanrı tanımazlığa ve hümanizmaya doğru taşıdığını düşündüm. İnsanın içindeki gücü araması, bulması ve bunun sınırlarını kendi değerleriyle çerçevelemesi, bireycilik güzellemesinden başka bir şey değildi …
Kitap, Covid-19 salgını hakkında farklı uzman, entelektüel ve yazarların fikirlerine yer veren arşiv niteliğinde bir derlemedir. Salgının sağlık açısından yansımasından ziyade kitapta; toplumsal, siyasal, finansal ve sosyolojik açıdan değerlendirmelerine yer verilmiş. Normalliğin çivisinin geri çakılamayacağına işaret edebilmek için ise kitaba yayınevi “çivisi çıkan dünya” başlığını verdiklerini belirtmiş. Yazılı olarak bir araya getirilen görüşlerin genelinde batı dünyasının olaylara nasıl yaklaştığını ve yorumladığını gözler önüne seren önemli bir belge ortaya çıkmış diyebiliriz.
Özellikle Giorgio Agamben’in İtalyan toplumunun salt yaşam dışında artık hiçbir şeye inanmadığını ve bunun da onları ayrıştırdığını belirtmesi ve makalesinin sonlarına doğru şu soruyu ortaya atması bence önemlidir: “Hayatta kalmak dışında başka bir değeri olmayan bir toplum nedir?”
Kitapta Adam Tooze, Mike Davis, Massimo De Angelis, İngar Solty ve Josh Gabert Doyon’un yazılarına Türkçede ilk kez bu kitapta yer verilmiş. Amerikalı, İngiliz, İtalyan, Alman, Fransız vd. yazarlar tarafından ele alınan makalelerde ortaya atılan görüşler, içinde bulunduğumuz dönemin değerlendirilmesi açısından önemli bir belge niteliğindedir. Kendi toplumunuzla kıyaslama ihtiyacı duyduğunuz yaklaşımlarda batılı bir göz, bir küresel bakış açısı olarak ele alınabilecek, kitaptaki fikir ve görüşlerden faydalanılabilecek bir kaynak özelliği taşımaktadır. Özetle dayanışma, kolektif yaklaşım, birlik ve beraberlik gibi çözümlerin ileri sürüldüğü akademik bir derleme olmuş diyebilirim.
Afrika Masalları deyince daha farklı bir üslupla ve farklı bir kültürle tanışma tercihi önceliklidir. Ancak masal kurgularında başka diyarların dünyasına girebilme amaçlanır. Ağırlıklı olarak yerel ifadeler kullanılarak bize Afrika masalı okuduğumuz hatırlatılmak istenmiş... Fabl hikayelerin yani domuz, kaplumbağa, kurt, iguana, leopar, maymun gibi hayvanların dilinden masal dinlemeyi sevenler beğenebilirler. Ağırlıklı olarak, hikâyeler daha çok hayvanların özelliklerinden yola çıkılarak üretilmişler. Buna "Sivrisinekler Neden Vızıldar?" hikayesini örnek olarak verebiliriz. Aktarmaya çalıştığı değerler ise genel olarak zeki olanın güçlü olana galip gelmesi, birlik, beraberlik, dayanışma gibi ilkelerin temel alındığı hikayeler olarak sınıflandırılabilir. Elbette yetişkinlerin anlayabileceği bir dilde aktarılmış bu yüzden çocuklar için uygun olduğunu söyleyemeyeceğim. Afrika gibi anlatıcılık kökenli bir toplumdan derlenebilecek masallardan bir seçki olmuş diyebilirim.