E-Dergi

Nilgün Marmara, Birhan Keskin, Didem Madak, Füruğ Ferruhzad gibi Serap Kadıoğlu da kadın şair eksikliğine "ben varım" demiş. Şiirin "kadrolaşma" ürünü değil bizzat insanın kendisi ile varolduğunu da bize hatırlatmış. Türk şiiri adına güzel bir kazanım. Modern şiir adı altında şiirin okunamaz hale geldiğini düşünüdüğüm bir dönemde, sehl-i mümteni yazmakta inat eden bir şair okuduğum için de ayrıca müteşekkirim.

Türk şiiri için güzel bir çalışma. Bazı satırlar hayata şerh düşüyor. Ülkemizde dergicilik özelinde süreli şiir yayıncılığı ekolünden beklentim, Serap Kadıoğlu gibi daha nice şairlerin çıkması için "bizim mahalleden" ayrımı yapmadan, tarafsız ve sadece Türk şiirinin gelişimi için şiir desteklenmeli. Şair piyasasında da "kadrolaşma" olmamalı.

İstanbul’un kıymetli maneviyat büyüklerinin ve onları takip günümüze kadar gelmiş ekol temsilcilerinin muhabbetlerini, dönemsel ilişkilerini ve manevi miraslarını resimli, fotoğraflı ve gravürlü şekilde anlatan komple evladiyelik arşivlik bir eser. Bu kitaptaki bilgileri bir araya getirebilmek için biri diğerinden bağımsız kütüphanelerce kaynak taranmalı ve bizzat mekanların ziyaret edilmesi gerekirdi; taranmış, edilmiş. Emeği geçenlere çok teşekkürler.

‘İnandık diyerek neyi kabul ettik ve neleri göze aldık?’ sorusunu cesurca soran İlhami Güler, cevap aramadan önce sorunun da doğru sorulması gerektiğinin altını çiziyor. Doğru soru ile doğru cevaba ulaşılabilirse, sosyal bir kavram olan dinin de ‘insanlara ne anlatmak istediği’ daha iyi anlaşılacaktır.

Ulrike von Levetzow… Ahir ömründe koca yazara şu acıları çektirdin ya, yatacak yerin yok…

Şaka bir yana; Goethe’nin hayatının son döneminde gönlünü kaptırdığı dilbere yazdığı şiirler. Hem almanca hem de Türkçe olarak karşılaştırmalı yazılmış.

Bu sefer genç Werther’in değil yaşlı Goethe’nin acılarını okuyacaksınız.