E-Dergi

Dostoyevski kitaplarını çok severim. Ancak ilk kez bir kitabını okurken bu kadar çok zorlandım. Kitap hapishanede mahkumların nasıl bir yaşam sürdüğünü, nasıl bir psikoloji içinde yaşadıklarını anlatıyor. Kitaptaki karakterlerin analizleri Dostoyevski'nin kalemine yakışır şekilde ancak kitabın çok fazla sürükleyiciliği yok. Yine de Dostoyevski'nin her kitabının okunması gerektiğini düşünüyorum.

Her kelimesi satır satır çizilecek kadar harika bir başyapıt. Protestan reformculardan Calvin'in diktatörlüğüne tek başına, boyun eğmeden karşı duran Castellio'nun hikayesini Zweig'in yorumlarıyla okuyacaksınız. Her ne kadar dönemini anlatsa da aslında güncelliğini hiç yitirmemiş. Okunması ve ders alınması gereken bir kitap.

Stefan Zweig'i ilk kez okudum. Çok akıcı bir anlatımı var. "Satranç" eşiyle birlikte intihar etmeden önce yazdığı son kitap olduğu için beni daha da çok etkiledi. Bir satranç oyunu çerçevesinde toplumun iki farklı kesimini temsil eden iki kişinin rakip olarak betimlemesi çok ustacaydı. Okunması gereken kitaplardan...

Akın Bodur 12 Eylül darbesini, bu darbede idam edilen insanların son günlerini, ailelerinin yaşadığı acıları çok yalın bir dille anlatılmış. Beni en çok etkileyen ailelere 25-26 yıl boyunca evlatlarından geriye kalan son mektupların bile verilmemiş olması. Bu kitabı okuyun ve ülkemizin yaşadığı karanlık günleri görün.

Kitapta yahudi inancına göre Tanrı'nın Adem'den önce yarattığı ilk kadın Lilith hakkında mitolojide geçen pek çok şey anlatılıyor. Sarsıcı pek çok şey mevcut. Ataerkil toplum düzeninin dünden bugüne dinler vasıtasıyla nasıl oluştuğunu anlıyorsunuz. Kitabın bazı bölümleri zaman zaman Lilith mitinden uzaklaşsa da mitolojiye ilgi duyanlar okuyabilirler.