E-Dergi

Düşük IQ ya sahip bir gencin, zekasını arttırmanın yanında çocukluğundan itibaren hatırlayamadığı, anlamlandıramadığı bir çok anısının su yüzüne çıkmasını da sağlayan bilimsel bir deneyin gelişim basamaklarını anlatan son derece duygusal bir hikaye.
Zihinsel gerilik yaşayan bir insanın gözünden, ailesinden ve çevresinden gelen tepkilerin nasıl algılandığını, bu tepkilerin nasıl izler bıraktığını bilim kurgu tarzında yazdığı bu kitapta çok güzel ifade eden yazar Daniel Keyes’i saygıyla anıyorum. . Çevremizde yaşayan engelli bireyleri daha iyi anlayabilmek ve onlarla kurulan iletişimde daha bilinçli olabilmek için özel bir anlam taşıyan “Algernon’a Çiçekler”i tüm kitap dostlarıma tavsiye ediyorum.
(Bu arada okuduklarımdan çok etkilendiğimi hatta kitabın sonlarına doğru yaşananlarla kurduğum empatiyi, sempatikleştirip fazla içselleştirmiş olabileceğimi de söylemeden geçmeyeyim.)

Melankoli eskiden iki ayrı kitap olarak basılırken, elimizdeki basım birleştirilmiş ama içerisinde sınırları belli edilen tek bir kitap idi. Melankoli 1 kendi içerisinde üç alt bölümden oluşmakta ve her bölüm birer günü anlatmakta. Melankoli1’deki ana karakter karmaşık bir ruh haline sahip Norveçli ressam “Lars Hertervig”, 2 de ise Hertervig’in ablası Oline başrolde olmasına rağmen abla karakteri sayesinde Lars ı daha iyi anlıyor ve tanıyoruz. Ressama ait biyografik bilgilere dayanan bir kurgu özelliğinde Melankoli için söylenecek çok şey var ama ben burada bitireyim. Zira kitabı özetleyerek okuma keyfinizi kaçırmak istemem.

Kitaptaki ana karakterin yaptığı her ne kadar aylaklık da olsa anlatım şekli öyle dolu , öyle yoğun ki takip ederken yoruldum. Belki de dağınıklıktan, karakterin hem bedenen hem de zihnen bir orada, bir burada olmasını takip etmenin verdiği yorgunluktandı bu hislerim. Ana karakterimiz C nin hayalindeki kadını, aşkı ararken anlattığı kriterler modern çağın özgür kadınını tasvir etmekte.
Kitapta yer alan ana karakterimiz sayesinde bir kere daha öğrendim ki aylaklık durumunun olası sonuçları filozofluk, sosyologluk ya da sapkınlık ….

İki dünya savaşının ardından Avrupa’dan Afrika’ya, Avrupalı Efendiler olabilmek için giden beyazlar ile yerli halk arasındaki ayrımları okurken içinizi sızlatan, Afrika sıcağını sacdan yapılmış bir damın altında yaşayan Mary’nin hislerini okurken gerçekten ter döktüren, nefis bir duygu / durum aktarım gücüne sahip yazar Doris Lessing’e ait diğer kitaplarından da okumak isteği oluştu birçoğumuzda. Kadının aile yapısındaki yeri, toplumun kadından beklentileri, evlenme baskısı vb konularda “Türkü Söylüyor Otlar”ın derin derin düşündüren vurgularından birkaçı idi.

Kitap önerisi isteyen sevgili kitap dostlarına tavsiyemdir, okuyun bence .

İç içe geçmiş birbirini besleyen iki hikaye …
Zamanlar uzak ama mekanlar yakın, kahramanlar tanıdık… Osmanlı zamanından günümüze ulaşan bir hikayenin gizem dolu izlerinin ardında yaşanan başka bir aşk.
Aşk, intikam , savaş, acı… Bir çok duyguyu ve olayı kısacık romanda başarıyla yaşatabilmiş yazar. Bir nefeste okumalık, sürükleyici harika bir roman “Nü Peride”…
Hakan Akdoğan’dan 2010 yılında okuduğum ilk kitabı “Struma Karanlıkta Bir Ninni” idi. Şu anda elimde ve okurken hissettirdiği duyguları hatırlayabiliyorum.