Toplam yorum: 3.253.699
Bu ayki yorum: 5.725

E-Dergi

Nedense35 Tarafından Yapılan Yorumlar

27.09.2012

Bir Ege'li olarak, pür dikkat kesildiğim bir Sabahattin Ali klasiği. Romanlarında aşırı romantizmden ziyade, aşkı ve aşkın önünde duran gerçekleri sunduğu için, kitaplarına yalnız bir açıdan bakmak olanaksızlaşıyor. İyi ki de böyle oluyor. Romanda ilgilimi çeken birkaç husus var; belki de en önemlisi, Yusuf'un kaymakamlıkta işe başladığında, dairede çalışan bir memurun paltosu idi. Bu Palto hikayesinin bir benzerini, ben, daha sonraları Gogol'den okuyacaktım. Karşılaştığım imgeler birbirine benziyor. Benziyor demek yetersiz, birbirini tamamlıyor desek daha doğru. Kuyucaklı Yusuf için, en romantik karakter yorumlaması yapılmış. Kimbilir, belki öyledir. Benim okuduğum Yusuf romantikliğinden ziyade, Türkiye şartlarında pek alışık olmadığımız "ol"mak ve "yap"manın bir eylemcisi idi. Romantizm denince aklıma hep mide bulandırıcı şeyler geldiği için böyle diyorum belki de. Kimbilir?
27.09.2012

Sabahattin Ali için söylenecek o kadar çok şey var ki, söze nereden başlasam bilemiyorum. Kişiliği, duruşu, hayatı ve hayatı yorumlayış üslubuna bakarsak, Türkiye'de aydın olmanın ne kadar zor olduğunu görürüz. Hele ki bu aydının eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünyayı hayal etmesini... Türkiye şartlarında bit roplumcu gerçekçilik ustası daha yok denecek kadar azdır. Kürk Mantolu Madonna elbette Sabahattin Ali'nin kült olmuş bir romanıdır. Hangi erkek kafasında Maria Puder'in o güzelliğini canlandırmadı ki? Diğer açıdan bakacak olursak, Raif Efendi'nin son yaşamı, kaç kişinin içini dağlamamıştır, yürek burkmamıştır? Gerçekçilik bu ve benzeri olayları olağanmışçasına anlatmaktan geçiyor. Gençlik ve orta yaşlılığa yaklaşan bir insan ile ellisini devirmiş bir çınarın yaşantısı arasındaki farkı görebiliyor muyuz? Her şeyi geçtim de, bu roman yalnızca aşk romanı olarak okunmamalı. Raif Efendi'nin hayattan bezmişliği sadece aşk yüzünden mi, yoksa bir hayalin yaratmış olduğu bozgunun bir resmi mi? Sabahattin Ali okumak, Türkiye'yi anlamaktır.
27.09.2012

Marquez kuşkusuz bir aforizma yazarı değildir. Amacı bu değildir en azından. Değindiği konular biraz ütopyada veyahut gerçekte olsa bile, biraz yoğunlaştırmayı gerektiriyor. Kavramak için yalnızca okumak yetmiyor. Biraz da, abartılı gelebilir ama, Marquez'in diğer yapıtlarındaki üslupla değerlendirilmesi gerek. Her ne olursa olsun, Yüzyıllık Yalnızlık okunması gereken bir kitap. Okuduğumdan bu yana epey vakit geçmesine rağmen, hala aklımda olan şey: muzlar, trenler, sirk düzenleyenler ve küçüğün hala fantezisi. Kimbilir, belki de Freud haklıdır.
27.09.2012

Camus, elbette can sıkıcı şeylerden bahsediyor. Ancak bunların doğruluk payı yok mu? Devlet eliyle, oligarşik düzende gerçekleştirilen militarizmi eleştirmek, devrimci şiddeti meşru kılar mı? Veyahut bir devrimden söz ediliyorsa, bunun Bakunin gibiler gibi, yıkıcı dürtünün ayrıyeten yapıcı dürtü olduğunu söyleyip, çala kara silahlanmakla mı mümkündür? Her şeyden önce, tüm bu soruların yanıtı zor değildir. Şu anki amacım manifesto yazmak olmadığından, bu soruların cevabını, bu yorumu okuyanlara bırakıyorum.
11.09.2012

Baştan sona kadar oldukça etkileyici. İnsanların vermeden almak isteyişlerini, sevgilerini türlü şaklabanlıklarla ve uluorta, yozlaşmış bir şekilde gösterişlerini eleştiren, emek-özgürlük-adalet üçgeninde geçen bir 'yeni dünya' hayali. Hayal demeyelim, çünkü yarının dünyası finansal olarak batmış ve siyasal iktidarlar olarak yönetilemez duruma geldikten sonraki evredir. Yani bugünün kokuşmuşluğunun evrilerek yarının dünyasına gelişi. İnsanın doğa ve toplumdan yabancılaşarak bencilleşmesi, elbette tüm kaynakların, hatta insan duygularının, sömürülmesi ve bununla birlikte gelecek olan 'son'un başlangıcıdır 'yeni dünya'. Herkes bu yeni dünya için iki dakika tefekkür etse ve karşılıklı diyalog kurulabilse, bugün için ütopya veyahut içi geçmişlerin modası olarak tabir edilen 'devrim'in, sürekli olduğu anlaşılacaktır.