Toplam yorum: 3.089.982
Bu ayki yorum: 579

E-Dergi

KY-1284627 Tarafından Yapılan Yorumlar

25.07.2012

Dünyada türünün ilk örneği olan bu eser için 'bir aile albümü' yakıştırmasını yapmakta haklı olduğunu görürüz Cemil Meriç'in. Filhakika yazar, eserine kendisini konu edinmiştir. Tabii kendisi ile birlikte ailesi de mevzu bahistir.
Çoğumuzun sıklıkla yaptığı bir şeydir, konuşurken veya yazarken başkalarına ait sözleri, tecrübeleri, misalleri dile getirmek. Montaigne söz konusu eserinde bunun yanlışlığını dile getiriyor. Ne kadar doğru! Hakikaten kendi hayatımızı, kendi tecrübelerimiz ışığında aydınlatabiliriz. Hepimizin bir hayat felsefesi olmalıdır. Bilmem kaç yıl evvel yaşamış birinin sözünü ezberlemek ne kadar yararlı olur ki? Esasında ben dahi bu cümleleri yazarken birinden esinlenmiş oluyorum; ancak bazı şeyleri fark edebilmek için okumak kaçınılmaz.
Aslında çeviri kitapların kalitesi tartışılır; ama haliyle eseri aslından okumak imkansız. Bu sebeple çevirmenin bize aktardılkarı ile iktifa etmek zorundayız.
Güzel bir çevirisini kütüphanemizde bulundurmamız gereken bir kitap.
24.07.2012

Her cümlesi şiir kokan, cesaret kokan bir eser...
Her cümlesi hatta her kelimesi üzerinde dakikalarca düşünmek, eseri çok iyi mütalaa etmek gerekir.
Cemil MERİÇ, belki de yaşadığı dönemde Batıyı en iyi tahlil etmiş isim. Bununla birlikte adeta bir madalyon gibi olan Batı'nın bize sadece bir yüzünü gösterdiğine inanmaktadır. Biz de bu yüzüne kanmış durumdayız yazara göre.
Cemil MERİÇ, Batıyı dergisiyle, gazetesiyle, yazarıyla, şairiyle, filozofu ile pekala tanıyor. Ancak Batıdan gelen her 'izm'in deli gömleği olduğunu düşünmekedir.
Yazar Batı medeniyetine büsbütün karşı değildir. Fransız yazar Balzac'ı, İskoç yazar Scot'u adeta yere göğe sığdıramıyor.Yazar Doğu'yu da yakından biliyor. Hindistan'dan Tagor ve Gandi'yi öve öve bitiremiyor.
Cemil MERİÇ söz ettiği kişilerden, mefhumlardan öyle bir söz ediyor ki sanki bahsettiklerinin tamamı onun sınıf arkadaşları. Bir yazarı, bir şairi bir iki cümle ile özetleyebildiğini görüyoruz. Tabii bu cümlelerdeki harikulade üslup kayda değer. Kullandığı her sözcük orijinal bir imge gibi. İnsanın kafasında anlatılmak isteneni somutluyor.
Şiir koktuğunu söylemiştim cümlelerin. Filhakika yazar -belki şair demek daha uygun- bilgi vermeye değil, çağrışım yaratmaya, duyumsatmaya çalışıyor bir şeyleri.
Eleştiriler çok keskin. Övdüklerini göğe çıkarırken, yerdiklerini yerin dibine geçiriyor adeta.
Çok kitap okumuş biri olarak, okura çok kitap okumaktan ziyade kendi ana dilindeki kelimeleri çok iyi analiz etmesinin daha uygun olacağını söylemesi ilginç.
Her düzeyde okura uygun olmamakla birlikte yazarın eserlerinin baş ucu kitapları olması gerektiği kanaatindeyim. Galiba eseri daha iyi anlamak için satır aralarını okumak gerek.
Başakalarına tavsiye edilebilecek bir kitap.
12.07.2012

Filhakika çoğu deyimin hikayesi çok eğlenceli ve mantıklı geldi: Dolap çevirmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak, ateş pahası, cemaziyel evvelini bilmek gibi. Şu an kitap elimin altında olsaydı daha fazla örnek verirdim. Tabii kitapta şu an nerdeyse hiç kullanılmayan ve hikayeleri de bana biraz 'uydurma' gelenler var. Zaten deyimin manası hakkıyla bilindiği vakit uydurmak biraz kolaylaşır. Bu ikinci grupta yer alanların çok az kişinin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum; zira ben anlattığım zaman keyifle dinleyen birkaç kişiye kitabı verdiğim zaman pek memnun olmadıklarını gözlemledim. Ancak bunun eserin diliyle de ilgisi var. Yazar bir Divan edebiyatı profesörü en nihayetinde.
Hasılı gündelik hayatta kullandığı deyimlerin hikayesinin nereye dayandığını merak edenlere tavsiye edilmesi uygun olabilecek bir eser.
12.07.2012

Beş bölümden oluşan kitabın ilk bölümü İskender Pala'nın Divan edebiyatı ile alakalı fikirlerinden oluşuyor. İskender Pala söz konusu bölümde Divan edebiyatının halktan kopuk, soyut, yüksek zümreye hitap eden bir edebiyat olduğu düşüncesine neden karşı olduğunu ispatlamaya çalışmış. Epey başarılı olduğunu da söyleyebilirim bütünüyle bu görüşe katılmamakla birlikte. Çünkü bunu düşündüğüm zaman aklıma iki İstanbullu şair -Baki, Nedim- geliyor. Bu iki isme baktığımız zaman; Baki'ni Kanuni ile yani devletin en üst düzeydeki kişisi ile adeta kanka olduğunu görürüz. Nedim ise bir sefahat dönemi olan Lale Devri şairidir. Devletin veziri ile birlikte içki meclislerinde bulunmuş, Lale Devri'nin sefasını sürenlerin başında gelenlerden. Bu iki ismin şiirlerinde de sadece dil yönüyle bir halkçılığın olduğunu söylemek mümkün.
Kitabın kalan bölümleri daha çok bu konuyla ilgilenenlerin işine yarayacak tamel bilgilerden oluşuyor. Ama hakkını vermek lazım Divan edebiyatı gibi bir 'korkulu rüya' okuyucuyu sıkmayacak açıklıkta, güzel şiir lerle örneklenerek anlatılmıştır.
Divan edebiyatına ilgi duyanların çok sıkılmadan okuyabilecekleri bir kitap. Çok sıkılmadan diyorum; zira olması gerektiği gibi Divan şiirinin nasıl incelenebileceğine dair teorik bilgi çok. Şiir örnekleri biraz daha fazla olabilirdi bu arada.
11.07.2012

Roman, yaklaşık üç yüz sene önce-18.yy.- yazılmış. Bu sebeple edebiyat seviyesini değerlendirmeye çalışmak çok uygun olmayabilir. Hikaye kısa kısa, basit olay cümleleri ile anlatılmıştır. Bazen de kahramanın içinden neler geçirdiğine tanık oluyoruz.
Anlatılanlar yirmi sekiz sene boyunca yaşananlardır. Robinson Crusoe, ailesinin sözünü dinlemez ve sonu ıssız bir adaya varacak olan deniz seyahati serüvenlerine başlar. Bir müddet sonra yolculuk yaptığı gemi batar. O gemidekilerden sadece kendisi kurtulur. Robinson yüzerek vardığı adada yirmi beş sene tek başına yaşar. Bu süre zarfında bütün ihtiyaçlarını tedarik etmeyi başarır. Batan gemiden işine yarayacak şeyleri kurtarır, adadaki hayvanları evcilleştirir- papağan, keçi gibi- , kendisine barınaklar yapar, ileride adadan kutulabilme ümidiyle sandal yapar. Hakikaten bu saydıklarım ve sayamadığım daha bir sürü iş sayesinde kahraman adeta kendisine ait bir imparatorluk yapar.
Roman bir yönüyle de sabrı, başarıyı, azmi göstermesi yönüyle önem kazanır.
Yamyamlarla ilgili kısımlar var. Bunlar, esir aldıkları insanları pişirip yemektedir. Romanın kahramanı da yirmi beş yılın sonunda bunlara rastlar ve içlerinden bir tanesini de -Cuma- yanına alır, onu eğitir. Ardından üç yıl daha Cuma ile birlikte adada kalır ve en nihayetinde kurtulur.
Bir eseri anlamanın en gerekli yollarından biri de o eserin yazıldığı dönemin zihniyetini bilmektir. Bu romanda da o dönemin sömürge anlayışından, imparatorluklardan söz ediliyor. Yamyam konusu da tuhaf. Gerçek mi acaba?
Hasılı roman, insanın bir adada tek başına bulunsa dahi neler yapabaileceğini gözler önüne sermesi yönüyle kayda değer. Kahramanın tek başına adayı keşfetmeye çalıştığı bölümler ve yamyamlarla karşılaştığı bölümlar etkileyici.
Yüz temel eserin içerisinde yer alan roman, tavsiye edilebilecek bir eser; zira güncelin tadına varılabilmesi için bazı klasik eserlerin okunması gerektiğini düşünüyorum.