Toplam yorum: 3.089.885
Bu ayki yorum: 482

E-Dergi

KY-1284627 Tarafından Yapılan Yorumlar

10.07.2012

Hakikaten adından da anlaşılacağı üzere asra bedel olan bir gün söz konusu.
Bir gün boyunca yaşananlar anlatılırken kah geçmişe gidilmiş, kah gelecek anlatılmıştır. Yani geçmiş-an-gelecek bir aradadır.
Cengiz Aytmatov geleneklere sıkı sıkıya bağlı bir karakter -Yedigey- çizmekle birlikte uzay araştırmalarıyla ilgili de haber vermektedir; ancak gelecekten, bilimden söz eden bu kısımlar olay örgüsüne pek sinmemiş görünüyor.
Yaşanan zamanla geçmiş arasında iyi bağlar kurulmuş. Geçmişte kendilerine kim oldukları unutturulan 'mankurt' lar varken; şimdi de Kazangap'ın oğlu böyle bir yapıya sahiptir. Bir an önce babasının herhangi bir yere gömülmesini istemektedir. Anlayacağınız toplumun zihniyetini yansıtan birtakım ritüellerin yerine getirilmesi onu pek ilgilendirmiyor. Yani kendisine ve yaşadığı toplumun değerlerine yabancılaşmıştır.
Romanın sonunda Kazangap'ın Ana Beyit Mezarlığı'na gömülmesine izin vermeyen askerler var. Bu askerler kimin, orayı neden mesken tutmuşlar? Bu ve buna benzer bölümler kafamda pek somutluk kazanmadı. Galiba biraz daha fazla tarih bilgisine ihtiyacım var.
Yedigey karakteri geleneği temsil eden bir başkahraman olarak karşımıza çıkmaktadır.
Romanda bozkır hayatıyla, oranın çetin geçen kışıyla ve develerle ilgili de epey bir malumat yer alıyor. Deve ve tren bozkır yaşamında teknolojinin henüz gelişmediği o demlerde en önemli vasıtalardır.
Kanaatimce yazar; geçmişi unutmamak kaydıyla gelecek yolunda son hızda ilerileme fikrindedir.
Romanın yapısından söz edecek olursak; modern roman anlayışına uygun özellikler gösterir. Zamanda kırılmalar var. Yaşananı anlatmakla başlar romana daha sonra ileriye ve geriye dönüşler yapar yazar.
Anlatılanların bir günde yaşanmış olması bana Ahmet Hamdi TANPINAR'ın 'HUZUR' romanını hatırlattı. TANPINAR'da da zaman, yekpare, parçalanmaz olarak karşımıza çıkar.
Cengiz AYTMATOV, dünyaca tanınan ve kitapları pek çok dile çevrilen bir yazar.
Bu romanda yazarın anlatımı, tekniği hoşuma gitti. Kitabı tavsiye etmenin uygun olduğunu düşünüyorum.
09.07.2012

Öncelikle kitabın daha çok lise çağındaki gençler için uygun olabileceğini söylemek gerekir.
Kitapta birçok tasavvufi kural ve kavram, hikayelerle somutlaştırılarak verilmiş. Kitabın çeviri olmasındandır belki bu hikayeler çok basit kalmış. Ama özellikle Budizm ve Zerdüştlükle ile ilgili bazı kavramlara değinilmiş olması eseri okunur kılıyor.
Üzerinde durulması gereken en önemli husus belki de eserin yapısal özellikleri. Hikayelerin tümünde I.kişi anlatıcı var. Yine çerçeve hikaye tekniğine göre yazıldığını görüyoruz eserin. Ana hikayede pek çok konuda bilgi sahibi olmuş kahramanın bir müddet sonra bazı durumlarla ilgili şüpheye düşmesi söz konusudur. Daha sonra kahraman bir mezarlıkta AYNALI DEDE isimli biriyle tanışır. Kahraman dokuz gün boyunca bu kişiyi ziyaret eder ve her gün bir başka hayale dalar. Tabii bu hayallerin sonunda da bazı gerçeklere ulaşmış olur.
Ardından sözünü ettiğim bu kişilerin yolu bir daha kesişir ve hayaller tekrar başlar. Tabbi her hayalin sonunda da bir uyanmanın gerçekleştiğini, bir tasavvufi gerçeğin idrak edildiğini söylemek gerekir. Ancak en başta söylediğim gibi bu gerçekler biraz yavan kalıyor.
Kitap, AYNALI DEDE'ye ait birkaç hatıranın verilmesi ile son buluyor. Bu hikayelerden bu zatın tuhaf bir kılığa sahip, insanların ruhuna hitap edebilen, aynı zamanda espri kabiliyeti gelişmiş biri olduğuna şahit oluyoruz.
06.07.2012

Lisede okuduğum bu kitabı geçenlerde bir daha okudum. Bir solukta okuduğumu söyleyebilirim.
Romanda Gerge ile Lennie'nin sonu trajik olan hikayesi anlatılıyor. Romanda sürekli hayallere vurgu yapılıyor. İki başkahraman ileride kurmayı düşündükleri çiftliğin hayaliyle avunmaktadır; ancak yumuşak şeylere dokunma saplantısı olan Lennie bütün planları alt üst eder hikayenin sonunda.
Tabii yalnızlık, otorite konumunda olanların baskı yapması gibi hususlar da işlenmiştir romanda.
04.07.2012

Bu, Orhan Pamuk'un okuduğum üçüncü romanıydı. İyi mi kötü mü kestirmesi biraz zor belki; ama bu romanı diğerlerinden daha anlaşılır buldum.
O. Pamuk, romanı adeta bir labirente dönüştüren bir yazar. Yani romanı anlamak yolunda okura çok iş kalıyor. Ama Masumiyet Müzesi'nde olay çok yalın: Kemal ile Füsun'un aşkı. Tabii Kemal'inki saplantıya dönüşüyor o başka.
Romanda tasavvufi aşka benzyen bir taraf var: Kemal Füsun'a kavuşabilmek için dokuz sene sabrediyor, çile çekiyor. Ama gelin görün ki saadete az bir zaman kala yine romanın başında yaptığı yanlışın bir benzerini yapıyor.
Doğrusu müze pek çok kişinin ilgisini çekemeyecek nesnelerden müteşekkil bir müzeyse de müze fikri güzel.
Aşk teması dışında dönemin zihniyetiyle ilgili birçok husus da yer alıyor romanda: zengin-fakir ayrımı, 80 darbesi, aile ilişkileri gibi.
Belki roman bize çok sıradan, çok basit hatta düzeysiz gelmiş olabilir. Ama ben inanıyorum ki O. Pamuk'un romanları da Fuzuli'nin şiirleri gibidir. Yani ilk bakışta anlaşılabicek anlamdan ziyade anlamlar içeriyor.

01.07.2012

Her ne kadar işin ekonomik boyutu ön planda tutulmuşsa da( iki farklı renkte kapak yapılması, ilgi çekici bir tema olan aşkın işlenmesi, kurgu içerisinde kurguya yer verilmesi vb.) mecazi ve ilahi aşkı bir arada barındıran bir tasavvuf romanı olarak değerlendirilebilecek bir eser. Tabii akılda soru işaretleri de bıraktı. Şems gerçekten şarap içmiş mi, Sema Mevlana ile mi başlamıştır? gibi.
Mevlana karakteri çok silik çizilmiş bu arada.