Toplam yorum: 3.090.135
Bu ayki yorum: 733

E-Dergi

cigdema Tarafından Yapılan Yorumlar

09.01.2006

İlkokulda 'Hayat Bilgisi' dersimiz vardı. Ortaokulda fen ve sosyal bilgisine dönüşecek olan bu ders doğa, biyoloji, toplum, coğrafya
vb konularda bilgi veriyordu vermesine ama ezberci sistemimiz bunları sonradan unutulmak
üzere beynimize kaydetmemizi sağlıyordu.
'Hayat', hayat bilgisi kitaplarından ezberlediğimiz şekilde yaşanmıyordu. Bunu o zamanlar bilmiyorduk, bilemiyorduk. Sonradan tam da 'hayat'ın içine düşünce, büyüyünce, hayat karşısında büyülenince anlayacaktık ki bir gün öğrendiğinizi sandığınız şey ertesi gün karşınıza kocaman, içinden çıkılmaz bir sorun olarak çıkabiliyor. Ya da 'anladım' dediğiniz, sorduğunuz sorulara cevap bulduğunuzu sandığınız an yeni sorulara doğru açıldığınız an oluyor.
09.01.2006

'Gözyaşı Sarayı' Alev Croutier'nin çocukken büyükannesinden dinlediği bir Doğulu ile bir Batılı arasındaki aşk hikâyesini anlatıyor
Hikâye 1868 yılında Avrupa'nın Doğu'dan gelen her şeye karşı çılgınlık duyduğu dönemde başlıyor. Casimir, Fransa'nın Chateauneuf du Pape bölgesindeki bir mülkün 35 yaşındaki mirasçısıdır. Taşradaki hayatından sıkılmış, macera aramaktadır. Şarabını satmak için Paris'e gelince kulüp ve salonların eğlencelerine ve metresinin kollarına atılır. Bir gün, metresinin kemerli girişinin üstünde oturduğu Palais Royal'e giderken bir dükkan vitrinine takılıp kalır. Vitrinin boşluğu çok etkileyicidir, yalnızca siyah bir kadife perde vardır, üstünde de 'Şark Sırları' yazmaktadır. Aklı çelinen Casimir içeri girer. Dükkanın içinde tabaklanmamış derinin keskin kokusu gülyağıyla karışmıştır, Şark işi ıvır zıvır, nargile, sarık hançer, tef darmadağınık durmaktadır. Minyatür portre koleksiyonunu incelerken bir gözü mavi, bir gözü sarı genç bir kadının portresiyle büyülenir adeta. Kadın altın laleler işlenmiş
yeşil bir kaftan giymiştir, yaldızlı çerçevenin kenarına şu kelime yazılmıştır: La Poupee (Kukla). Minyatürü satın alır ve nereden geldiğini sorar. Satıcı minyatürü Avare adlı bir ressamdan aldığını söyler ama ne portre ne de ressam hakkında başka bir şey bilmemektedir. O gece Casimir rüyasında, kubbeler ve incecik minarelerle kaplı bir şehirde dolaşır.İstanbul'da, Doğu'yla Batı'nın buluştuğu şehirde, bir gözü mavi bir gözü sarı Doğulu kadınla Batılı adam kader ve rüyaların yarattığı bir aşkı yaşayacaktır.
09.01.2006

'Kasvetli Ev', birkaç komik karakter ve gülünç sahne içerse de, hastalıklı bir
İngiltere portresi çizen karamsar bir roman. Dickens'ın bu romanında yasal düzendeki aksaklıklar, sınıflar arasındaki uçurum, zengin ve yoksul insanların ilişkileri, bu ataerkil düzen içinde kadının konumu gibi birçok konuyu ele alıyor, ve bütün bu konular onun harika kurgusuyla çarpıcı imgelerle dolu derinlikli bir romana dönüşüyor
09.01.2006

Cumhuriyetle birlikte önünde özgürlük ufukları açılmış olan ama bu özgürlükleri henüz nasıl kullanacağını bilemeyen yetenekli, güzel ve hırslı bir annenin kendi yaşamak istediklerini yaşayamayıp, özlemlerini, rüyalarını kızında gerçekleştirmesi, kendini kızında yaşamasının romanı bu.
Ayla, Cumhuriyetin ilanından 11 yıl sonra dünyaya gelen bir kız çocuğunun çok özel ve özenli koşullarda kemancı olarak yetişmesini; anne Kadriye Hanım'ın, kızının en iyi hocalarla çalışmasını sağlamak uğruna kocasından dört yıl ayrı kalmayı göze almasını, zamanın en ünlü ürologlarından olan baba Dr. Behçet Sabit Erduran'ın ise bu ayrılığa neden olan kızının keman eğitimini maddi olarak desteklemek için gece gündüz çalışmasını, büyük bir içtenlikle anlatıyor bu kitapta.
Ayla'nın küçükken okula gitmediğini, kendi yaşıtlarıyla arkadaşlık etmediğini, en yakın arkadaşının, can yoldaşının hep kemanı olduğunu, neredeyse bir cam fanus içinde dış dünya ile temas etmeden, dış etkiler ile doğrudan karşılaşmadan büyüyerek genç kızlığa oldukça geç adım attığını öğreniyoruz.
09.01.2006

'Töre Kıskacında Kadın', yazarın Urfa'daki kadın cinayetlerini aktardığı düşündürücü bir kitap.Cinayetlerin nedenleri ise cinsellik ve namus meselesi... Ailenin ya da aile erkeklerinin aldığı infaz kararlarını yine ailenin gencecik erkek çocukları yerine getiriyor. Hükümlünün cezası, 'toplumun manevi yapısı' açıklamalarının 'ağır tahrik' düşüncesi ile birleşmesiyle hafifliyor ve bazı durumlarda onu infaz yasasının gereği 2 - 3 yılda dışarı salıveriyor. Adalet yerini bulmuyor, kimin umurunda, gelgelelim namus kurtuluyor.... Urfa'daki -ve tüm Türkiyede- kadınların şiddete uğradığı gerçeğinin yanında pastaneye, sinemaya gitti, radyo dinledi ya da birilerini sevdi diye rambo bıçaklarıyla bıçaklanıyor, traktörle bedenleri eziliyor.
Bu gencecik kadınlar, evden kaçtıktan iki gün sonra hayatlarının sona ereceğini bile bile bu eylemi gerçekleştiriyorlarsa, onlara, hep şartlandığımız üzere -ki kitapta da böyle bir yaklaşım seziliyor- mazlum kadınlar değil, yiğit kadınlar diyelim, haysiyetli kadınlar.