Toplam yorum: 3.090.135
Bu ayki yorum: 733

E-Dergi

cigdema Tarafından Yapılan Yorumlar

27.02.2006

Elizabeth, saplantı derecesinde dindar olan annesi ile Londra'nın yoksul semtlerinde zor bir çocukluk geçirmiştir. Cinsel aşağılanma, şiddet ve sefaletle geçen bu hayattan annesi ölünce kurtulur ve Londra'nın renkli gece hayatına doğru yelken açar... 1800'lerin sonunda geçen romanda yazar, Viktorya dönemi Londra'sının şaşırtıcı ve sarsıcı bir resmini çiziyor. Bir cinayetin peşinde giderken, o dönemde yaşamış Karl Marx'tan Oscar Wilde'a, Charlie Chaplin'den Charles Dickens'a birçok tanıdık isim de romanın bir parçası olarak okuyucunun karşısına çıkıyor.
27.02.2006

Dört bölümden oluşan 'Birtakım İnsanlar'da Sait Faik, Ada'nın (Burgazada) sıcak insanlarını ve onların hayatındaki dostluğu anlatıyor. Kitapta Sait Faik'in derin gözlem gücüyle yakaladığı Ada halkının gündelik yaşamına tanık oluyoruz; balıkçılar, berber Dimitros, berberin yanında çalışan Melek, Fahri, dalgıç Ragıp Efendi'nin hay huy içinde geçen hayatlarını okuyoruz.

27.02.2006

Roman başlığını Akdeniz'de yaklaşık 200 - 300 metre yükseklikte bir ada olan Monte - Cristo'dan alır. Roman, kahramanı Edmond Dantas'in ikinci kaptan olarak görev yaptığı
'Pharaon' adlı geminin Marsilya Limanı'na girmesiyle başlar. İyiliğin, saflığın, cömertliğin ve cesurluğun timsali olan Dantas'in, patronu tarafından birinci kaptanlığa getirilmesi gemi muhasebecisi Danglars'ı, Katalanlı güzel Mercedes ile evlenecek olması da balıkçı Fernand'ı kıskandırır. Komşusu Caderousse'un da onlara uymasıyla hazırlanan bir komplo sonucunda Dantas, Bonapartcılık suçundan tutuklanır. 14 yıl kaldığı zindanda Faria adlı bir bilgin papaz ile tanışır. Gardiyanların deli olarak gördükleri papaz Faria, hücresinde sadece Dantäs'i her tür bilgiyle donatmakla kalmaz, aynı zamanda ona Monte - Cristo adasındaki hazinesinin de yerini söyler. Yakalandığı hastalık papaz Faria'nın yakasını bırakmaz, kısa bir süre sonra ölür. Romanda okuyucuyu en çok heyecanlandıran ve akıllarda iz bırakan sahne ise Faria'nın ölümüyle Dantäs'e gelen özgürlüktür. O, efendisinin cesedinin konduğu torbaya kendisi girerek kurtulur zindandan. Dantäs'in Monte - Cristo adasındaki hazinelere kavuşmasıyla efendisi Faria'dan aldığı eğitim birleşince ortaya Monte - Cristo Kontu adında esrarengiz yeni bir kahraman çıkar. O, intikamını almak için Paris'e yerleşir ve kısa sürede kendisini tüm Paris sosyetesine kabul ettirir.
Monte - Cristo intikamını düşmanlarından hep dolaylı olarak alır; bu tarz ise onu daha da esrarengiz kılar. Kont intikamını o kadar şiddetli alır ki, bazen kendisini zalimler karşısındaki Allah'ın intikam meleğine benzetir. Sevgilisi Mercédès'i elinden alan Fernand, Paris sosyetesindeki yeni adıyla, Kont Morcerf intihar eder, kendisini haksız yere mahkum eden savcı Villefort delirir, Banker Danglars aile şerefini ve bütün parasını kaybeder, eski komşusu Caderousse ise savcı Villefort'un gayri meşru oğlu olan haydut Benedotto tarafından öldürülür. Böylece romanın en önemli unsuru, yani 'eden bulur ilkesi' gerçekleşmiş olur. Romanın sonunda Monte - Cristo kendisini yeniden hayata bağlayan Haydae adındaki sevgilisiyle dostlarına şu satırları bırakarak kaybolur: "...Tanrı'nın insanlara bahşettiği saadeti şu iki kelimede arayınız: Ümit etmek ve sabırla beklemek ".

27.02.2006

Toulouse Kontu Lautrec, 1899 senesinin bir şubat sabahının keskin soğuğunda Monmartre'da dik bir yokuştan aşağı inmektedir, deliliğine ve ölümüne doğru; halüsinasyonları, o solgun kış renklerinin arasında üzerine üşüşen parlak renkli hayvanlardır. Lautrec'in son günlerinin hikâyesine daha sonra kızıl saçlı dansçı kız katılır -onu hep Rat Mort Kızı olarak görürüz romanda, ya da sadece kızıl saçlı kız diye, adı bir kez dile gelir, sonra unutulur halbuki boş ve ümitsiz bir görevin peşinden koşarken, hikâyeyi de alıp götüren, biz okuru da bu vesileyle Paris sokaklarında dolaştıran roman kahramanı da odur. Romanın adsız kahramanı. Görevi ise Lautrec'i akıl hastanesine düşmekten kurtarmaktır.
12.02.2006

Romanın başında Claude ve René Pernet'yi tanıyoruz. Hayatlarını kuşbilim gibi pek az insanın ilgisini çeken bir alana vakfetmiş olan bu çift, karşımıza emeklilik günlerini geçirdikleri Fransa'nın bir güney kasabasında çıkıyor. İkili, kırk yıllık bir evlilik sonucunda kurdukları kemikleşmiş düzen içinde 'sıradan' olmanın gerektirdiği bütün özelliklere sahiptir: Aile arasındaki adıyla Bayan Clì, pilili ekose eteği, yıllar içinde birkaç kez yenilense de modeli hiç değişmeyen çantası ve otoriter edasıyla evin alışverişini yapar, faturaları öder, önemli günlerde yollanacak tebrik kartlarını yazar ve sosyal faaliyet adına kasabanın burjuva hanımlarının düzenlediği briç partilerine devam eder. Koyu renk takım elbisesinin yelek cebinde bir cep saati taşıyan Bay René ise, kendisine çalışma odasında dış dünyadan kopuk bir dünya yaratmıştır. Deri koltuğunda oturup Diderot okumalarına dalar, akşamüstleri şarap eşliğinde purolarını tüttürmenin tadına varır. Büyük şehir kalabalığından kaçıp Uzäs'e sığınmış bu
yaşlı çift, çevreleriyle egoizm üzerine kurulu olan, burjuva yaşam kurallarının belirlediği ilişkiler sürerler.
Yazar, okuru da önüne katarak bu hesaplı tutumun kasabaya gelen çekici bir yabancıyla nasıl değiştiğinin peşine düşüyor: Çekici esmer delikanlı Alain Rachet'nin önce Bayan Clì'nun sonra Bay René'nin gönlünü nasıl fethettiğini, bir yandan sinsi manevralar ve ince hesaplarla, diğer taraftan samimi yaklaşımlarla kendisine onların yanında nasıl bir yaşama alanı açtığını adım adım izliyoruz