Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

cigdema Tarafından Yapılan Yorumlar

12.02.2006

Nikos Temelis, 'Arayış' adlı romanında 1880 ve 1922 yılları arasındaki dönemi anlatmış. Türk, Yunan, Rum ve Ermeni halklarının dostça, kardeşçe yaşadığı dönemden anlamlı bir kesit sunuyor. Kitabın konusu Epirli Nikos'un yaşamöyküsü üzerine kurulmuş. Birbirinden farklı etnik,dinsel ve ulusların günlük yaşamlarındaki huzur ve esenliği tanıdıkça bugünü sorgulamaya başlıyorsunuz.
Nikos'un genç yaşta baba evinden ayrılmasıyla başlıyor roman, daha sonra onu yakından tanıyan değişik kişilerin anlatımıyla devam ediyor. Her biri kendi bakış açısından Nikos'u tanımlarken ayırdında olmaksızın Ege Uygarlığı'nın kökenini, iki kıyının ortak geçmişini de dile getirir. Kitapta birbirinden bağımsız gibi görünen altı öykü kendi içsel dinamiklerinden bir diğeriyle bağlanarak farklı bir roman biçemine dönüşmüş Bu altı öyküdeki kahramanlar Ege Denizi'nde bazen ayrılır bazen de barışırlar... Yazarın isteği tam da bu doğrultuda başlar. Savaş kıştırtıcılığı yapmadan, 'karşı kıyıdan bir dost sesi' ile yaklaşır bizlere: Tarihimiz ortak, gelin dostluğumuzu yeniden kuralım.
12.02.2006

Şirket'te çalışıyor olmak, bir faninin hayallerinin gerçekleşmesidir. 7. kademeden Memur Xeno da, bu ayrıcalığa erişmiş bir kişidir ve hayatını Şirket'e hasretmiştir. Sonsuz uzunlukta ve birbirinin aynı düzendeki loş koridorlardan birinde bulunan, diğerlerinin tıpa tıp aynı odasında sabahtan akşama kadar çalışır. Çalışması, bir alt kademeden kendisine gelen raporları okuyup kendi açısından işleme tabi tuttuktan sonra üst kademeye göndermekten ibarettir. Henüz hiçbirini görmediyse de Şirket'in devasa binasında çalışan binlerce memurdan biridir. Yalnız Şirket'in, Memur Xeno'ya garip gelen bazı teamülleri vardır. Mesela her memur, asıl kimliğini Şirket'e girerken bırakır ve kendisine yeni bir kimlik verilir. Üstelik bu kimlikler çifter çifter dağıtılmaktadır. Yani Şirket'te bir yerlerde bir tane
daha Memur Xeno vardır. Bir gün, Memur Xeno'ya bir dosya gönderilir. Şimdiye dek üzerinde çalışmadığı bir dosyadır bu ama sanki çalışmış gibi işlenmiştir. Xeno, dosyanın adresinin aslında Şirket'teki diğer Memur Xeno olduğunu düşünerek dosyayı adaşına iletmek üzene onu aramaya başlar. İşte bu arayış, Memur Xeno'nun hayatını tamamen altüst edecek ve hayatın büyük sırrına vakıf olmasını sağlayacak bir yola girmesini sağlar. Memur Xeno kayıp adaşını ararken,
İstanbul Boğazı'nın zemini mertebesine kadar dibe inen Şirket binasının sonsuz koridor ve salonlarında El - Cezeri'nin çarkıfelek düzeneği, dünyanın kaybolmuş sekizinci harikası Artemis Mabedi'nin aslı, dünyanın ilk yazılı kitabının orijinali, Kont Zeppelin'in zeplini, Yunan, Roma, Bizans ve İstanbul'a mezarlık yapmış bitimsiz mezar, kayıp kıta Atlantis gibi birçok tarihi, bilimsel ve efsanevi eserle karşılaşır. Dinler tarihinde önemli yeri olmuş peygamberler, azizler, melekler, tanrılar ve tanrıçalar ile sosyal tarihte kendine yer bulmuş gerçek ve efsanevi kahramanları da içeren, eski Türkçe kaleme alınmış bir ansiklopedi bulur. Xeno, Şirket'in devasa Kafkaesk binasında önce adaşını bulmak, sonra da hayatını kurtarmak için koşuşturup dururken, sonunda, amiriyle karşılaşır. Amirinin çok öncesinden hazırlamış olduğu bu karşılaşma hem onların, hem de dünyanın sonunu getirecektir.
12.02.2006

'Dizüstü' iki kadın arasında internet ortamında filizlenen bir aşkın izini sürüyor. İnternet kullanıcısı bir yazar olan anlatıcı, Ali takma adıyla Lale takma adlı bir kadına elektronik mektuplar halinde öyküler yazıyor. Öyküleri okuyanın arzusu bir gece boyunca başka biri olmak, o öykülerin içinde yer alıp onlar sayesinde dönüştürülmek. Yazarın koşulu okuyucunun öykünün sonunda tamamen başka biri olmayı göze alması. Binbir Gece Masalları'nın bu siberalem uyarlamasında sadece bilgisayarlarının tuşlarıyla bağlantı kurmuş bu iki kadın Paris'te ete kemiğe bürünerek karşılaşıyor ve sanal alem gerçek tarafından tehdit edilen bu aşkın kurtarıcısı rolünde ayrı bir karakter olarak öyküye dahil oluyor.
12.02.2006

'Vahşetin Çağrısı', bulunduğu sıcak Güney'in uygar toplumsal ortamından koparılan Buck adlı köpeğin, Kuzey'in vahşi ortamına uyum sağlama çabasını anlatır. Buck'ın genlerinde var olan vahşilik, Yukon topraklarının çetin şartlarında ayakta kalmasına ve zamanla kendini tekrar keşfetmesine neden olacaktır. Buck, Saint Bernard bir babanın ve İskoç bir çoban köpeğinin kırmasıdır. Fiziksel gücü ve zekâsı, ona acımasız Kuzey şartlarında gerekli olan hız, çeviklik ve kurnazlığı kazandıracaktır. Yabancı ve zor bir ortamda hayatta kalması ancak kendi yeteneklerine bağlıdır. Burada 'diş ve sopa' kanunları geçerlidir. Güçlü olmayanlar, güçlü olanlara yerlerini bırakmak zorunda kalacaktır. Söz konusu olan, coğrafi ve iklimsel değişimlerle birlikte sosyal bir değişim, değişime ayak uydurma, ayak uyduracak yeteneğe sahip olmayanların ise elenmesidir. Buck, zihinsel ve fiziksel gücünü öğrenecek, o güçlenirken güçsüz olanları eleyecektir. Güçlendikçe, hayatta kalmayı başardıkça kalıtsal geçmişi suyüzüne daha fazla çıkacak ve o giderek daha fazla geçmişinin çağrısına teslim olacaktır. Sonunda uygarlıkla olan son bağlantısı da kesilince Buck, kendini çağıran vahşiliğe ve özgürlüğe döner.
12.02.2006

İstanbul üzerine düşünmüş, yazmış, şarkılar bestelemiş yazar, sanatçı ve şairlerin doğup büyüdükleri mahallelere dair izlenimlerini birinci ağızdan aktaran bir kitap: 'Kenti Dinlemek'. Jale Sancak, Açık Radyo'da yirmialtı bölümlük bir edebiyat programında kullandığı malzemeyi derleyip kitap olarak basmış. Bu kitapta şehirdeki semtlerin değişimine tanıklık eden yazar, sanatçı ve şairlerin izlenimlerini aktarıyor.
Kadıköy'ü Selim İleri'den, Üsküdar'ı Sunay Akın'dan, Şişli'yi Mario Levi'den, Dolapdere'yi Metin Kaçan'dan, Kuzguncuk'u Uğur Yücel'den, Beyoğlu'nu Atilla Dorsay'dan,
Rumelihisarı'nı Vecdi Çıracıoğlu'ndan, Galata'yı Handan Öztürk'ten, Kumkapı'yı Jaklin Çelik'ten, Yedikule'yi İlhan Eksen'den, İstanbul'u İlhan Şeşen'den ve Haliç'i Hasan Öztoprak'tan okuyoruz. Edebiyatçı kimliği olanların, birer kısa öyküyle de katıldığı kitap, radyo söyleşilerinin metinlerini içeriyor. Jale Sancak 'Kenti Dinlemek'te bu yazar, sanatçı ve şairlerin çocukluklarında mahallelerinde sıklıkla dinledikleri seslerden yola çıkarak geçmiş zamanın kentsel dokusuyla günümüz
İstanbul'unu kıyaslama olanağını yaratıyor.
Kitaptaki yazar, sanatçı ve şairler İstanbul'daki değişim ve eşitsiz gelişimi 50'li yıllardan sonra taşradan büyük kentlere göç, nüfus yapısı ve kompozisyonundaki değişim, Levanten sınıfının yerini Türk tüccar ve zanaatkarların almasıyla yerli burjuvazinin yükselişi gibi sosyolojik gözlemlerle açıklamış. Böylece eski İstanbul'u romantik, ama bir o kadar da uzak bir düş olmaktan kurtarıp onu kanlı canlı, yaşayan bir kişiliğe dönüştürmüşler. Öyle ki kitapta Mario Levi şehri romanının başlıca karakteri yapıyor, Sunay Akın Üsküdar'ın adını Zeynep ve Kamil'in aşkından almasının öyküsünü anlatıyor. Kitaba yazı ve sohbetleriyle katkıda bulunan yazar, sanatçı ve şairlerin ortaklaştıkları bir nokta var: İstanbul denizci ve liman geçmişiyle korunmalı, bu yönü öne çıkarılmalı ve burada ciddi bir yeniden yapılanma sürecine girişilmeli.