Uğur Duzla'nın yorumuna güvenerek aldığım kitabı, elimdeki biter bitmez sırada onca kitap olmasına rağmen okumaya başladım. Ve bütün bir romanı, Uğur Duzla beğendiyse vardır bir şey diye okudum, ama üzgünüm, hiçbir numara yok.
Tasvirler o kadar kötü ve yetersiz ki, Dan Brown'dan bile kötü desem inanın abartmış olmam. Kişilik tahlilleri ilkokul 5. sınıf seviyesinde.
Dolayısı ile bu romanı samimi olarak Metal Fırtına ve Dan Brown okurlarına öneririm, bayılacaklar.
Hadi bütün bunlar olsun da, Biyohazard diyorsun ön kapakta, felaket diyorsun arka kapakta, bütün roman bir evin içinde başlayıp bitiyor. Yani konuda da bir numara yok. Bir ev, masum kurbanlar ve pislik hırsızlar, o girdi, bu çıktı, o saklandı, bu kaçtı derken, sayfaları atlaya atlaya (ki hiç huyum değildir) geçtim.
Ama efekt Oscarı, yazarın bütün kurbanların (ki en az 10 kişi) cep telefonlarını şu veya bu şekilde (ama her şekilde, şarj bitmesi, unutma, montun cebinde kalma, içine ot kaçması, yani o biçim) devre dışı bırakmasına gidiyor. Yahu be adam, keşke romanını 1990'ların başında geçirseydin de sayfalarca senin cep telefonu teknolojisini nasıl devre dışı bırakabilirim denklemlerini okutmasaydın bize.
Duygu Oscar'ı ise, final bölümüne gidiyor: Bütün iyiler çok mutlu ve bütün kötüler çok mutsuz oluyor. Hatta herşeyden kurtulan kötü kişi romanın sonunda kanser oluyor ve bunu aynı uçakta Londra'dan Bahamalara uçmuş iki insanın sanki ilk kez rastlıyorlarmış gibi ayaküstü sohbetlerinden öğreniyorsunuz ve siz de çok mutlu oluyorsunuz. Yani Uğur Duzla, verdiğim paraya mı acıyayım, harcadığım zamana mı, yoksa Metal Fırtınacılara kitap tavsiye etmeme mi?