Toplam yorum: 3.090.511
Bu ayki yorum: 1.109

E-Dergi

umutseyhan75 Tarafından Yapılan Yorumlar

27.08.2009

Türklüğümüzün neyi ifade ettiğini anlamak ve belki biraz kendimizden utanmak için, günümüzün Açılımlarının ardında yatan ASIL NEDENLERİ kavramak için, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bir kez daha görmek için okumamız gereken bir ROMAN.
ROMAN, çünkü gerçek tarihi bir roman olarak anlatıyor. Böylece okunması daha kolay ve zevkli hale geliyor. Farklı mekanlarda farklı kişilerin aynı zamanda yaşadıkları paralel anlatıldığı için açık nokta da kalmıyor.
Sayın Özakman'ın romanını okurken kendimle değil ama Türklüğümle gurur duydum.
25.08.2009

Grange da artık bu türün bir tarzı olan yazarlarından birisi. İlk romanından bu yana her romanında da tarzını korurken, tekrara düşmemeyi de başarıyor. Bir Grange romanına başlarken beklentilerinizi biliyorsunuz, ve roman da bu beklentileri kesinlikle karşılıyor.
Koloni de bu romanlardan birisi. Yazarın Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler ve Kurtlar İmparatorluğu'nda en başarılı örneklerini verdiği mistik tarzı, Siyah Kan ve Taş Meclisi'nde abardıktan sonra, son iki romanında düşüşte. Koloni, şimdiye kadarki romanlarının arasında mistizm açısından dip noktası olabilir. Daha yüzeysel ve dikkati çekecek seviyede tesadüflere dayalı bir macera içeriyor. Yine de kesinlikle okunmasını önereceğim bir roman.
16.06.2009

Michael Crichton, bu romanında bu kez bir Los Angeles polisiyesi yazıyor. Ama bu öyle bir polisiye ki, Michael Connelly'yi aratmıyor. Bir yazar, dinozorlardan genetik bilimine, küresel ısınmadan havacılık sektörüne, nano teknolojiden polisiyeye kadar ancak Crichton kadar birbirinden farklı alanlarda yazabilir. Ve her birinde de ancak bu kadar başarılı olabilir, ötesi imkansız gibi... Bu inanılmaz yazarın tek kusuru, ABD'nin büyük şirketlerinin güdümünde olmasıdır. Örneğin Sessiz Tehlike'de küresel ısınmanın bir yalan olduğunu savunur. Yükselen Güneş'te ise bir Japon-fobi oluşturmanın peşindedir açıkça. Ama onun her bir romanının her bir sayfası okunmaya değer. Eşsiz bir yazardır. Ülkemizde çok az tanınması, 70'lerde ve 80'lerde basılmış olan romanlarının tekrar basılmasının önünde en büyük engeldir. Yükselen Güneş 1990'larda basılmıştır örneğin, ama tekrar basılmayacaktır. Oysa yüz tane Da Vinci Şifresi'ne bedel, sadece bir sayfasında bütün metal fırtına çerçöp serisinden daha fazla emek ve zeka içeren, kusursuz bir romandır. Michael Crichton, Michael Connelly, Nelson Demille gibi bir çok Türkiye'de yeterince tanınmayan yazarın bir çok romanı çevrilmedi dilimize. Ama olsun, Dan Brown romanları ve metal fırtına çerçöpü üstüste baskı yapıyor ya, gerisi önemli değil.
29.05.2009

Clive Cussler ile birlikte bir kaç kez yazmış olması ve romanın konusunun nükleer tehlike olması, beni Ken Follet fiyaskosundan sonra bir deneme daha yapmaya yöneltti. Ama bu kez Ken Follet'e sabrettiğim kadar sabredemedim. Cussler, bir nevi James Bond'un denizlerde yaşayanını yazar (Dirk Pitt, Kurt Austin vb.) Kurgusunda abartı da, bilim kurgu ögeleri de vardır. Ama hepsi de temellendirilmiştir ve daha da önemlisi, Cussler'ın kendisi de denizlerde yaşar. Bu yazar ise, kurguyu aslına gayet sürükleyici kurarken, olayın gerçekliğinden çok kopuyor. Betimleme ve kişilik analizi sıfır. Konu ile yaşananlar karşısında roman kahramanlarının tavırları o kadar farklılaşabiliyor ki, bazen komedi okuduğunuzu sanabiliyorsunuz. Örneğin, aynı kahraman bir otelde katillerden kaçarken asansörün içinde bile titrerken, bir beş on sayfa sonra, bir çiftlik bahçesinde yukarıdan helikopterden üzerine mermi yağarken espri yapabiliyor. Ben yüzelli sayfa sabredebildim ama Metal Fırtına ve Dan Brown okurları ise, hiç kafalarını yormadan okuyabilirler. Bolca takip ve çatışma sahnesi, sıfıra yakın betimleme ve sıkıcı kişilik analizleri ... Yaşasın Metal Fırtına, yaşasın Dan Brwon, yaşasın Du Brul...
12.05.2009

Uğur Duzla'nın yorumuna güvenerek aldığım kitabı, elimdeki biter bitmez sırada onca kitap olmasına rağmen okumaya başladım. Ve bütün bir romanı, Uğur Duzla beğendiyse vardır bir şey diye okudum, ama üzgünüm, hiçbir numara yok.
Tasvirler o kadar kötü ve yetersiz ki, Dan Brown'dan bile kötü desem inanın abartmış olmam. Kişilik tahlilleri ilkokul 5. sınıf seviyesinde.
Dolayısı ile bu romanı samimi olarak Metal Fırtına ve Dan Brown okurlarına öneririm, bayılacaklar.
Hadi bütün bunlar olsun da, Biyohazard diyorsun ön kapakta, felaket diyorsun arka kapakta, bütün roman bir evin içinde başlayıp bitiyor. Yani konuda da bir numara yok. Bir ev, masum kurbanlar ve pislik hırsızlar, o girdi, bu çıktı, o saklandı, bu kaçtı derken, sayfaları atlaya atlaya (ki hiç huyum değildir) geçtim.
Ama efekt Oscarı, yazarın bütün kurbanların (ki en az 10 kişi) cep telefonlarını şu veya bu şekilde (ama her şekilde, şarj bitmesi, unutma, montun cebinde kalma, içine ot kaçması, yani o biçim) devre dışı bırakmasına gidiyor. Yahu be adam, keşke romanını 1990'ların başında geçirseydin de sayfalarca senin cep telefonu teknolojisini nasıl devre dışı bırakabilirim denklemlerini okutmasaydın bize.
Duygu Oscar'ı ise, final bölümüne gidiyor: Bütün iyiler çok mutlu ve bütün kötüler çok mutsuz oluyor. Hatta herşeyden kurtulan kötü kişi romanın sonunda kanser oluyor ve bunu aynı uçakta Londra'dan Bahamalara uçmuş iki insanın sanki ilk kez rastlıyorlarmış gibi ayaküstü sohbetlerinden öğreniyorsunuz ve siz de çok mutlu oluyorsunuz. Yani Uğur Duzla, verdiğim paraya mı acıyayım, harcadığım zamana mı, yoksa Metal Fırtınacılara kitap tavsiye etmeme mi?