Toplam yorum: 3.253.600
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Nabisonyeoo Tarafından Yapılan Yorumlar

10.11.2025

yazarın toplumsal gözlem yeteneğini zekâ dolu bir ironiyle birleştirdiği, kısa ama çarpıcı bir denemedir. İlk bakışta kitap okuma alışkanlığı üzerine yazılmış basit bir metin gibi görünse de, derinlerinde kültürel tüketim, sınıf bilinci ve bireysel öncelikler üzerine son derece keskin bir eleştiri yatar. Orwell, sade bir örnekle kitaplar ile sigaraların maliyetini karşılaştırarak aslında insanların okumamaya bahane arayışını hicveder.Eserin en özgün yanı, Orwell’in tipik “akılcı gözlem” üslubunu mizah ile harmanlamasıdır. O, kitapların pahalı olduğu gerekçesiyle okumayan insanlara seslenirken, meseleyi bir ekonomik denklem gibi çözümler: bir insanın yıllık sigara masrafıyla onlarca kitap satın alabileceğini gösterir. Bu hesaplama, hem ironik hem de düşündürücüdür; çünkü yazar aslında insanların kitap okumayı ekonomik bir zorunluluk değil, zihinsel bir tembellik meselesi olarak ele aldığını vurgular.
10.11.2025

insanın varoluşuna, ölüme ve sevginin metafizik anlamına dair derin bir alegoridir. Japon edebiyatının en lirik ve sembolik metinlerinden biri olan bu eser, yolculuk temasını bir ruhsal arınma ve farkındalık süreci olarak işler. Miyazawa’nın sade ama büyüleyici dili, hem gerçekliği hem de düşü aynı potada eritir; böylece okur, hem evrenin sonsuzluğunda hem de insan kalbinin derinliklerinde bir yolculuğa çıkar.Japon kültürünün doğaya duyduğu derin saygı ve Budist öğretilerin yansımaları belirgindir. Gökyüzü, yıldızlar, nehirler ve tren hattı gibi semboller, yalnızca görsel unsurlar değil; kozmik bir düzenin sessiz dilidir. Giovanni’nin yıldızlara bakarken hissettiği huzur ve merak, insanın anlam arayışının saf hâlidir. Bu nedenle kitap, dış dünyadan çok iç dünyanın haritasını çizer.Miyazawa’nın en etkileyici başarısı, hüznü umutla, ölümü ise sevgiyle dengelemesidir. Giovanni trenin sonunda yalnız kalır; ancak bu yalnızlık bir kayıp değil, anlamın doğuşudur.
10.11.2025

yüzeyde bir polisiye ya da macera hikâyesi gibi görünse de, derinlerde ahlak, kader ve insanın ölümle kurduğu çelişkili ilişkiyi irdeleyen felsefi bir yapıttır.Yazar,klasik bir gizem kurgusunun sınırlarını aşarak, okuru hem bir suç örgütünün labirentine hem de insan doğasının karanlık dehlizlerine sürükler.
Eser üç öyküden oluşur;üç anlatı aynı tema etrafında döner: ölüm arzusunun toplumsal ve bireysel yüzleri.Yazar burada intiharı salt bir eylem değil, çaresizlik, sıkışmışlık ve yaşamın anlamsızlığı karşısında verilen gizli bir tepki olarak ele alır.Bu bakımdan kitap, Viktorya dönemi toplumunun bastırılmış duygularını, katı ahlaki kurallarını aktarır.Eserdeki en dikkat çekici unsur,İntihar Kulübü’nün kendisidir.Yazar bu fikri ironik bir şekilde işler:insanlar, kendi hayatlarına son vermek için değil, bunu organize bir “topluluk” içinde meşrulaştırmak için bir araya gelirler.Burada yazar,modern toplumun bireyi yalnızlaştıran ve insani duyguları mekanikleştiren yönünü eleştirir.
10.11.2025

Çehov burada yalnızca üç kadının hikâyesini değil, bir dönemin toplumsal ve ruhsal tıkanmışlığını da incelikle sahneye taşır. Yüzeyde sessiz bir kasaba hayatı, alt metinde ise büyük bir varoluş sorgusu vardır. Eserde yer alan Olga, Maşa ve İrina, geçmişin görkemine ve geleceğin umutlarına tutunarak yaşamaya çalışan üç kız kardeştir. Onlar için Moskova, yalnızca bir şehir değil; yeniden doğuşun, anlam bulmanın ve kimliklerini kurtarmanın simgesidir. Ancak tıpkı Çehov’un diğer eserlerinde olduğu gibi, bu arzular hiçbir zaman gerçekleşmez. “Moskova’ya gideceğiz” sözü, bir eylem değil, yaşamın anlamsızlığına karşı söylenmiş bir kendini avutma mantrası haline gelir.Çehov’un büyük ustalığı, bu bekleyişi dramatik bir olaylar zinciriyle değil, durağanlık içinde çürüyen bir zaman duygusuyla anlatmasında yatar. Her sahnede hayat akar ama hiçbir şey değişmez; Bu döngü, Çehov’un insan ruhuna dair trajik gözlemidir: insan çoğu zaman yaşamaktan çok, yaşamayı erteler.
10.11.2025

Anton Çehov’un “Üç Yıl” adlı eseri, yazarın insana, duygulara ve toplumsal yapıya dair gözlem gücünü en sade ama en derin haliyle ortaya koyduğu yapıtlarından biridir. Yüzeyde bir evlilik hikâyesi gibi görünen bu eser, aslında bireyin iç dünyasındaki arayışları, sevgi ve anlam duygusunun zamanla nasıl evrildiğini, insanın kendi hayatına ve ilişkilerine karşı duyarsızlaşmasının ruhsal sonuçlarını anlatır. Eserde Lopuhin, yaşamdan ve insanlardan umudunu kesmiş, hayata karşı soğuk bir mesafeyle yaklaşan bir adamdır. Zamanla Lopuhin’in ruhunda filizlenen sevgi, romanın en derin ve en insani dönüşümüdür. Çehov’a göre: duygular ne kadar bastırılsa da, insan kalbinin sıcaklığı bir şekilde yol bulur. Eserin dikkat çekici bir yönü, zaman kavramını bir karakter gibi işlemesidir. Çehov’un anlatımında üç yıl yalnızca kronolojik bir süre değildir; insanın olgunlaşma, kabullenme ve duygusal farkındalık kazanma sürecidir. Zaman, bir tür öğretmen gibidir: sabırla bekler, sessizce dönüştürür.