E-Dergi

Kitap okumakta güçlük çektiğim dönemlerde; okumaya tekrar ısınmak için veya yoğun bir kurgusu olan, beni yoran kitaplar okuduktan sonra Agatha Christie eserleri okumayı seviyorum. Dili anlaşılır ve okuması çok rahat oluyor. Metinler de aslen tiyatro türünde olduğu için gerçekten tiyatro izler gibi veya mini bir dizi izler gibi hissettiriyor.

Beklenmeyen Misafir eserini okurken de son dönem polisiye yapımlarını izler gibi akıcı bir şekilde okudum ve keyif aldım.

Klasik Agatha Christie eserlerinde olduğu gibi yoğun bir karakter ve olay örgüsüne sahip ama her karakteri güzel bir betimlemeyle sunuyor. Hepsinin hayat hikayesine, psikolojik yapısına hakim olarak sizi de soruşturmanın içine çekerek bir okuma deneyimi sunuyor. Her zaman olduğu gibi katil hiçbir zaman aklınıza gelen ilk 3 kişi olmuyor :)

Agatha Christie kitaplarını okumadan önce lütfen önsözü okuyun ve kitaba bir ön girizgah yapın. Kitabı bitirmeden bırakmayın demeyeceğim çünkü zaten bırakamayacaksınız!

Okurken kendinizi gördüğünüz, içinde kaybolduğunuz kitaplar elbet olmuştur. Bu kitap benim kendimi gördüğüm ve halime üzüldüğüm bir kitap oldu. Hislerimi, duygularımı, umutlarımı kaybettiğimi bu kitabın ana karakteriyle fark ettim. Hayatta her şeyin olağanlığını, doğum kadar ölümün de doğallığını kabullenişime üzüldüm. "Yarın hayatımın en kötü olayını yaşayabilir miyim?" Evet yaşayabilirim. Kalkar ve yapmam gerekeni yaparım.

Bu kitapta kayboluşunuzu, hissizleştiğinizi ve boyun eğişinizi göreceksiniz.

"Adalet, mülkün temelidir."

Öyle midir?

Aslında günümüz siyasal yazıtlarını okumadan önce iyi bir Osmanlı tarihi ve Cumhuriyet tarihi okumak gerekir. Günümüze kadar gelen bütün kronolojik sürece hakim olduktan sonra adaletsizliğin, devlet otoritesinin yok oluş sürecine hakim olmak lazım.

Yoksa bu kitabı okurken "Yok ya, bu kadarda gözün içine sokula sokula adaletsiz olmaz. Bu komutan yalan söylüyor!" dersiniz. Lakin buz gibi, açık açık yapılmış hukuksuzlar anlatıyor. Genelkurmay'da hukuk alanında görev yapan bir subayın başına gelen ve onun bakış açısıyla okuduğunuz bu kitap ülkemizin geldiği durumun özetidir. Bu kitabı okurken sinirlenecek ve isyan edeceksiniz.

Klasik Alman edebiyatının ağır ağır ilerleyişi, felsefi anlatım tarzını oldukça dokunaklı bir finalle bitirmeyi çok iyi başarmış Hauptmann. Sıradan bir insanın ruhsal bunalımları, sorumlulukları ve ailesi arasında sıkışıp kalmasının ele alındığı bu 44 sayfalık kitapla siz de o bunalımı hissedeceksiniz. Özellikle final bölümü çok çarpıcıydı.

İçinden çıkılmaz durumların çözümünde namus ve şerefinizi bir kenara bırakır mıydınız? Ya da zor bir durumdan kurtulmak için başka bir insanın namusuna göz diker miydiniz? İnsanı insan yapan unsurları ve zor zamanların getirdiği çatın şartları etkileyici bir şekilde yüzümüze çarpıyor Maupassant. Fransa - Prusya savaşını Fransa halkı gözünden okuyacaksınız ve kaderlerine ortaklık edeceksiniz. Unutacağım bir kitap olduğunu düşünmüyorum, tavsiye ederim.