E-Dergi

"Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım." Marquez'in Kırmızı Pazartesi'sinde geçen bu söz sanırım Kirpinin Zarafetini anlatıyor. Zira kitabı ilk gördüğümde bestseller olması çekingen bir yaklaşım sergilememe sebep olmuştu.
.
Felsefe, sanat, edebiyat, klasik müzik ve uzak doğuya dair bilgileri başkahramanlarımız Paris'in elit bir apartmanında kapıcı Madam Michel ve o binada yaşayan entellektüel bir ailenin 12 yaşındaki kızı Palomanın kendi ağızlarından okuyoruz. Dışarıdan kapıcı parçası ve cahil olarak görülen Madam Michel kirpi, münevver fikirleri ise zarafetini yansıtıyor..
Önyargılarımızı yıkabilecek bir kitaptan bahsediyorum. Hayata farklı bir pencereden bakmamıza olanak sağlayacak güzellikteki bu eserin okurlarına elbette katkısı olacaktır. Okuma sürecinde sürekli bir araştırma halindeydim. Yazar bilgi birikimini fazlasıyla eserinde hissettirmiş.

Yazın, Gene Yazın" yoğun bilgi birikimi ile donatılmış; Yazın, Yazar ve Yazın ve Biz isimli üç başlıktan oluşan denemeler bütünüdür.
Tahsin Yücel, okuma sürecinde devamlı okuru sorgulatır, merak ettirir ve incelemeye sevkettirir. Bilhassa ilk bölümü devamlı bir araştırma çabaları ile okudum. Balzac'tan misaller vermesi ve neredeyse her denemede ondan bahsetmesi Cemil Meriç'i ve Jurnal'ini hatırlattı bana. Fikri anlamda başka kulvarlarda olsalar da ikisinin de ortak paydası sanıyorum Balzac..
Aslında bana Balzac'ı sevdiren de Cemil Meriç'tir. Goriot Baba, Evde Kalmış Kız ve Vadideki Zambak eserlerini severek okumam bunun bir neticesidir.
Velhâsıl şunları söyleyip yazıma son vermek istiyorum. Edebiyatla uğraşanların, yazarların, okurların okuyup istifade edebileceği bir eser.

Victoria Dönemi Edebiyatının İngiliz Edebiyatı kapsamında bende ayrı bir yeri vardır. Sonraki döneme nazaran daha ilgi çekici, doğal ve belki de muhafazakar bir edebiyat anlayışı olması başlıca sebeplerdendir. Eserlerini severek okuduğum Bram Stoker, Jane Austen, Charles Dickens ve W.Collins yapıtlarını bu yüzyılda ortaya koymuşlardır.
Gotik Edebiyatın meşhurları arasında kabul gören Dracula, bayağı korku dolu, bir o kadar sürükleyici, farklı karakterlerin günceleri ve mektuplarından oluşan sıradışı bir roman. Korku-merak-gerilim üçlüsünün tüm eser boyunca hissettirilmesi kitapla ilgiyi hiç koparttırmadı diyebilirim. Özellikle esrarengiz ve sırlarla dolu ilk kısım ve kurgunun günceler üzerinden temellendirilmesi favori kitabım Beyazlı Kadını hatırlattı bana.

Genel itibariyle yurtdışı gezileri, izlenimleri ve yabancı memleketlerdeki İslam algısı, müslümanların yaşayışı ve yurtdışından Türkiye müslümanlarına bakış anlatılıyor. Bu eser bilhassa 1990lı dönemlerin müslümanlarına değinmesi ile 2019 yılına kadar ki İslami yaşantıyı sorgulamamıza imkan veriyor.
İhsan Süreyya Sırma Hoca'nın kalemi ile tanışmak isterseniz bu eser ideal

"Hesaba çekilmeden evvel kendi nefsinizi hesaba çekin." kitabın son cümlesine bu hadis eklense zannederim ki pek yerinde bir hareket olurdu. Zira kitabı tamamlayan ve bittikten sonra tek cümle ile bana açıklar mısın diye soranlara en güzel cevap olurdu bu.
İbrahim Efendi Konağı, hakikatte yaşanmış cemiyet içerisindeki bir aile ve onların nezdinde Osmanlı Devleti'nin son dönemini ve çöküşünü anlatan romanımsı tatta edebi bir şölen. Neden edebi şölen? Kelimelerin hakkını veren bir kalem sahibinin eserinden bahsediyorum. Sâmiha Ayverdi Hanımefendi'nin genel itibariyle eserlerini okuduğumuzda olaydan/hikayeden çok anlatiım biçiminin bizi büyülediğini görüyoruz. Evet hikaye de mühim fakat onu anlamlandıran, bütünleştiren ve yapıt yapan ise üsluptur.
Cihana hâkim olmuş Osmanlı Devleti'nin çökmesinin temelinde yatan zaaflıklar; en başta ahlâki çöküntü, dinden uzaklaşma, toplumun yozlaşması, kültürel emperyalizm ve daha bir çok sebep.