Toplam yorum: 3.253.600
Bu ayki yorum: 5.625
E-Dergi
Seniha Safa Tarafından Yapılan Yorumlar
Tanrı Doğuyor, okuru bir uyanışa tanıklığa çağıran bir kitap. Bilimsel terimlerle kurduğu ikna edici üslubuyla başlıyor; ancak bu yalnızca bir inceleme değil, aynı zamanda felsefî bir sorgu. Evrimsel süreci aşk, içgüdü, zaman ve bilinç ekseninde ele alarak insanın sadece biyolojik bir varlık değil, bilinçli bir aktarım mekanizması olduğunu savunuyor. Kodlarla örülü bir varoluşun peşine düşüyor ve bunun anlaşılması için sorgulamayı şart koşuyor. Kitabın en etkileyici yanlarından biri, aşkı, ebeveynliği ve tanrı inancını evrimsel bir stratejinin parçası olarak yorumlaması; aşkı üremenin estetiği, tanrıyı ise mistik bir figür değil, evrimin ulaşmak istediği bilinç aşaması olarak sunması. Zamanı ölçüm değil ilişki olarak ele alması, “başlangıç” fikrini tartışmaya açması kışkırtıcı. Ruh kavrayışı da dikkat çekici. Evreni ve bilinci anlamaya meraklı okur için güçlü bir kaynak; evrim ve felsefeyle ilgilenenlere bir başucu niteliğinde.
Dem, bir serinin devamı; üstelik son olmadığı da hissediliyor. Sevilen bir dizinin yeni sezonu gibi, her kitap bir sezon finali etkisi yaratıyor. Bu romanda, önceki kitapta ölen başkarakterin ardından oluşan boşluğun ve bitmek bilmeyen iyileşememe hâlinin izini sürüyoruz. Yüzleşmeler, yalnızlık, kendini cezalandırma, muhatapsız mektuplar… Bazı hakikatlerin ortaya çıkmasıyla toparlanmaya çalışan bir âşığın hikâyesi bu. Bir dizide başrol ölürse ya dizi biter ya da hikâye yön değiştirir; burada da tam olarak böyle oluyor. Ölüm son olmuyor, geride kalanın hayatta kalma mücadelesi yeni romanı kuruyor. Yedi yıl süren acının ardından kendini yeni bir başkarakter olarak var eden anlatıcı, yeniden âşık olabileceğini hiç düşünmezken âşık oluyor, gülemeyeceğini sanırken gülüyor, hayata geri dönüyor. Eskiyle bağını koparmadan iyileşemeyeceğine inandığı için uzun yas döneminin ardından o bağı bırakıyor ve gerçek normale böyle kavuşuyor. Seriyi bilenler için akıcı ve merak uyandıran bir okuma.
Bir mevsimi karşılayacak üç ayda her güne not edilen şiirsel yazılardan oluşan bir kitap. Her küçük yazıda bir günün tarihi var, bu da kitaba bir lirik günlük havası katıyor. Aynı kalıpla başlıyor her günün notu. Yazarın amacı ne hikâye ne şiir yazmak. Okur kitabı kapatırken hüzünlü bir tebessüm bırakmak amacı. Yapay bir duygusallık yok. Dille yaptığı oyunlar dili iyi bildiğini gösteriyor. Bu, kısacık metinleri şaşırtıcı yapıyor. Aşkın da içinde olduğunu düşünürsek keyif almamam mümkün değildi. Okuması kolay ama yer yer ironide duraklatan bu metinler çok okurun dikkatini çekecektir. Temmuz, ağustos, eylül. “Benim sonramda sen yokken” ifadesi kitabın nakaratı gibi, yinelemesi olmuş. Sonuç olarak, hüzünlü ama aynı zamanda samimi, ironik bir dille yazılmış, kısa ve iz bırakan bir kitap. Tebessüm ettirdi mi, evet. İddialı olmamak ve bunu dile getirmek de iddia sayılır, belki. Ben sevdim. Sevenlerini bulacaktır. Böyle bir dil köşede kalmaz. Sesi duyulur.
Kitap, modern çağın gereklerinin yerine getirilmeyip geleneksel olanda ısrar edilmesini bana kalırsa eleştiren bir kitap. Başta eleştiriyi klasik temsili demokrasi anlayışına getirirken dijital-modern çağın sunduğu imkânlarla yeni bir siyasal yapılanma tasarlıyor. Çağımıza göre, yazar, halkın iradesinin partiler ve liderler aracılığıyla bozulduğunu savunarak, blokzincir, yapay zekâ ve dijital forumlar gibi araçlarla partisiz ve temsilcisiz bir demokrasi öneriyor. Yerleşmesi gereken tasarı düşünüldüğünde bugünkü geleneksel demokrasinin eksik olduğu düşünülebilir. Kitabın dikkat çeken yanlarından biri yönü, teoriyi somut örneklerle beslemesi: Eğitimde reform yasasından kriz yönetimine kadar her aşamada bireylerin doğrudan karar süreçlerine katılabileceğini detaylıca anlatıyor. Demos Nova, yalnızca bir siyaset kitabı değil; aynı zamanda geleceğin toplumsal sözleşmesi için bir tasarı kaynak. Bugünün siyasi çıkmazlarına inandırıcı bir yanıt sunan, çağın ruhuna uygun bir manifesto.
İnsanın kendi beyin yapısını ve zihnini anlamaya yönelik bilimsel bir rehber. Yazar, sürüngen beyin, limbik sistem ve korteks üzerinden insan davranışlarını temellendiriyor, okura davranışlarının sebebinin ne olduğuyla beraber hangi beynini kullandığını da sorgulatıyor. Yazarın üslubu sade ve düşündürücü. Kitap, nörobilimi bir laboratuvar konusu olmanın yanında günlük yaşamın tam ortasında olduğunu da gösteriyor. İnsanlık durumuyla ilgili her davranış ve duygunun, beynin katmanlarıyla açıklanabildiğini görüyoruz. Bilim ve felsefe, insana temas ettiğinde halk tarafından değer kazanır. Bu kitap bilimi halkla buluşturuyor. Dilin sadeliği, beynin yapılarının günlük hayatta ne varsa onlarla açıklandığı bir kitap. Herkesin anlayabileceği bilimsel bir metin olmuş. Yalnızca beyin yapısı ve buna bağlı davranışların değil, içgüdülerin de yer aldığını gördüğümüz bir kitap insana, insan olmayı ve bunun bilincinde olmayı sorgulatıyor. Somutlamalarla örneklediği davranışlar okurun ilgisini çekiyor.