Toplam yorum: 3.253.699
Bu ayki yorum: 5.725

E-Dergi

Bahar Akan Tarafından Yapılan Yorumlar

07.08.2025

Biri Hiçbiri Binlercesi, bir insanın kendine dair bildiği her şeyin bir anda sarsılabileceğini gösteren, rahatsız edici derecede dürüst bir metin. Sanki bir başkasının hikâyesini değil, kendi içimde uzun zamandır susturduğum bir sesi dinliyormuşum gibi hissettim. Vitangelo Moscarda’nın burnunun eğri olduğunu öğrenmesiyle başlayan o küçük sarsıntı, bende bir fırtınaya dönüştü.

Sanırım hepimiz, zaman zaman aynaya baktığımızda, karşımızdaki yüzün gerçekten bize ait olup olmadığını sorgulamışızdır. Kendimize ait sandığımız benlik bile çatlamaya hazırken, başkalarının gözlerinde şekillenen benliğimiz çoktan kırılmış olabilir. Peki bu durumda biz dediğimiz kimdir? İçimizdeki ses mi, dışarıdan yansıyan görüntü mü?

Bu roman, insanın kendine ulaşma çabasının ne kadar acı verici ama bir o kadar da gerekli olduğunu anlatıyor. Moscarda’nın hikâyesi, belki de hepimizin içinde yankılanan o sessiz sorunun cevabını arıyor: “Ben, gerçekten ben miyim?”
07.08.2025

Alicia Berenson, başarılı bir ressam ve sevgi dolu bir eşken, bir gece kocasını beş kurşunla öldürür ve o andan itibaren konuşmayı tamamen bırakır. Sessizliği, tüm ülkeyi sarsan bir gizeme dönüşür. Alicia'nın akıl sağlığının yerinde olmadığına karar verilerek akıl hastanesine yatırılır.

Alicia'nın suskunluğunu takıntı haline getirmiş olan psikoterapist Theo Faber, bu sessizliği çözmek için Alicia'nın kaldığı akıl hastanesine gelir. Alicia, yıllardır hiç konuşmamıştır ve aldığı ilaçlar yüzünden bilinçsiz bir haldedir. Ancak Theo kararlıdır ve Alicia'nın tedavisini değiştirerek onu tepki vermeye zorlar. Fakat onun zihnine inmeye çalıştıkça, kendi karanlık geçmişiyle yüzleşir. Sessizlik çözülmeye başladıkça, Theo’nun kendi karanlık sırları da yüzeye çıkar. Alicia’nın sessizliği, Theo’nun takıntısıyla birleşince, okur bir labirentin içine çekilir. Ve sonunda anlarız: Sessizlik bazen en yüksek sesle bağırır.
07.08.2025

Mustafa Güzelgöz, nam-ı diğer Eşekli Kütüphaneci, kitapları öyle çok seviyordu ki, onları kütüphanede sessizliğe terk etmeye gönlü razı gelmedi. Kitapların anlatacak hikâyeleri vardı ve Mustafa bu hikâyeleri insanlara ulaştırmalıydı. Yükledi kitapları eşeğin sırtına ve düştü yollara. Şimdiden sevdiniz değil mi Mustafa’yı? Kitabı okudukça bu sevgi katlanacak. Peki nasıl tanışıyoruz bu güzel insanla?

Bir gün Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas, Kapadokya’ya gelir.Yol onu Aziz Güzelgöz’e götürür.Kısa sürede dost olurlar.Dimitrios, Aziz’in evinde Mustafa ile tanışır ve hikâyesini merak eder.Mustafa önce anlatmak istemez.Hikâyesi kahramanlık değil, vicdan meselesidir. Ama sonra anlatır.Ve biz, kalplere dokunan bir masalın içine düşeriz.Bu masalda aydınlığı karartmak isteyenler de vardır ama Mustafa’nın cevabı nettir:

“Elimin altındaki kitapları ışık topları gibi, karanlığın hem de karanlıkçıların üstüne fırlatıp fırlatıp atasım geliyor.” İşte bu cümle, kitabın özüdür.
20.06.2025

“İnsanlığın Alnındaki İz”

Bence Kassandra Damgası, insanlığın vicdanına yöneltilmiş güçlü bir soru. Roman, uzayda yalnız çalışan bilim insanı Filofey’in keşfettiği Kassandra Damgası'yla açılıyor; bazı embriyolar, doğmadan önce dünyadaki kötülüğü hissedip dünyaya gelmek istemiyor; bu durumda da annelerinin alnında bir iz beliriyor. Peki sonra ne oluyor?

Toplum bu işareti anlamaya çalışmak yerine korkuya kapılıyor, korku ise hızla şiddete dönüşüyor. Bazıları bu kaosu lehine kullanıyor, bazıları ise bu vahşetten sağ çıkamıyor. Aytmatov, kötülüğün kaynağını teknolojide değil, bireyin içindeki bencillikte arıyor. Bu keşif Filofey'in umduğu gibi gelişmiyor ve zaten Filofey’in keşfinin yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda kişisel bir yüzleşme olduğunu da öğreniyoruz.

Kassandra Damgası, teknolojik gelişmelerin değil, bireysel bencilliğin insanlığı uçuruma sürüklediğini anlatıyor. Ve şöyle diyor: “Geleceği değil, insanı değiştirin yoksa gelecek gelmeyebilir.”
20.06.2025

'Karanlık İçerden Başlar'

Medyum, yalnızca doğaüstü olaylarla değil, insanın iç dünyasında bastırdığı duygularla da ilgilenir. Kitap, ailesiyle birlikte ıssız bir otele yerleşen Jack Torrance’ın alkol bağımlılığı ve içsel çatışmalarıyla mücadelesini anlatır. Ancak esas merkezde, oğlu Danny’nin “parıltı” denilen özel yeteneği vardır. Danny, geçmişi ve geleceği görebildiği gibi, insanların gizlediği karanlık duyguları da hisseder.

Roman, korkunun kaynağını dış dünyadan çok insanın içine yöneltir. Jack’in çöküşü yalnızca delilik değil, derin bir varoluşsal sarsıntıdır. Otel bu süreçte, bastırılmış öfke ve pişmanlıklarla dolu bir bilinçaltı simgesine dönüşür. Medyum, aile ilişkilerinin ne kadar hassas olabileceğini ve insanın kendi karanlığıyla yüzleşmesinin kaçınılmaz olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyar.

Çünkü en karanlık odalar, çoğu zaman zihnimizin içindedir.