Toplam yorum: 3.253.600
Bu ayki yorum: 5.625
E-Dergi
Bahar Akan Tarafından Yapılan Yorumlar
Zamanı ölçmeye çalışan ama aslında kendini ölçemeyen bir toplumun anlatısı. Doğu ile Batı arasında sıkışmış bireyin trajikomik hâli.. Hayri İrdal’ın gözünden ince bir mizahla, toplumun kendi kendini nasıl kandırdığını görüyoruz. Her yenilik girişimi, eski alışkanlıkların gölgesinde kalıyor. Tanpınar, modernleşme adı altında şekillenen yapay düzeni hicvederken bireyin içsel dağınıklığını da gözler önüne seriyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, bir dönemin eleştirisi olmaktan öte, bugün hâlâ süren bir zihinsel ikiliğin aynasıdır: değişmek isteriz ama değişmekten korkarız.
Opriçnik’in Bir Günü, yüzeyde 21. yüzyılda geçen tek bir günün hikâyesi gibi görünse de aslında totaliter bir sistemin işleyişini, şiddetin nasıl sıradanlaştığını ve bireyin devlet içinde nasıl silindiğini gözler önüne seren karanlık bir distopya. Sorokin, Çar IV. İvan’ın kurduğu ünlü özel polis teşkilatı “Opriçnina”dan yola çıkarak geçmişle geleceği grotesk bir dille harmanlıyor. Romanın başkahramanı Komyaga, sisteme mutlak bağlı bir Opriçnik olarak sabah gözlerini açıyor; biz de onun gözünden, iktidara körü körüne itaat eden, vicdanını susturmuş bir insanın dünyasına adım atıyoruz. Komyaga gece yatağına uzanana dek devletin nasıl işlediğini, şiddetin ve yozlaşmanın nasıl olağan hale geldiğini görüyoruz. Yalnızca bir günün anlatıldığı bu roman, aslında bütün bir rejimin alegorisine dönüşüyor.
Opriçnik’in Bir Günü, yüzeyde 21. yüzyıl Rusya’sında geçen tek bir günün hikâyesi gibi görünür; fakat aslında totaliter bir sistemin işleyişini, şiddetin nasıl sıradanlaştığını ve bireyin devlet içinde nasıl silindiğini gözler önüne seren karanlık bir distopyadır. Sorokin, Çar IV. İvan’ın kurduğu ünlü özel polis teşkilatı “Opriçnina”dan yola çıkarak geçmişle geleceği grotesk bir dille harmanlar. Romanın başkahramanı Komyaga, sisteme mutlak bağlı bir Opriçnik olarak sabah gözlerini açar; biz de onun gözünden, iktidara körü körüne itaat eden, vicdanını susturmuş bir insanın dünyasına adım atarız. Komyaga gece yatağına uzanana dek devletin nasıl işlediğini, şiddetin ve yozlaşmanın nasıl olağan hale geldiğini görürüz. Yalnızca bir günün anlatıldığı bu roman, aslında bütün bir rejimin alegorisine dönüşür.
Livaneli’yle bu kadar geç tanışmış olmak, içimde buruk bir pişmanlık yaratıyor... Serenad’ı yıllarca basit bir aşk hikayesi sanıp ertelemişim. Oysa şimdi kitapla göz göze geldiğim her an içimde fırtınalar kopuyor...
Bu kitap, yalnızca bir aşkı değil; tarihin en karanlık kıyılarını, sessizliğe mahkûm edilmiş kadınların çığlığını ve insanlığın en derin yaralarını anlatıyor.
Livaneli, Serenad’da geçmişin acı izlerini bugüne taşıyor. Nazi Almanyası’ndan İstanbul’a uzanan bu hikâyede, bir profesörün yıllar sonra İstanbul'a yaptığı bir yolculuk, hem kişisel hem tarihsel bir hesaplaşmaya dönüşüyor. Profesörün gelişi, hayatın sıradanlığı içinde kaybolmak üzere olan bir kadını uykusundan uyandırıyor ve o kadın geçmişin gölgelerinde kaybolan kadınları sesi olmak için ayağa kalkıyor. Kadınların çektiği acıları başka bir kadından başka daha iyi kim anlayabilir?
Bazı kitaplar vardır, okurken değil, bitince konuşur insanla Serenad’da tam olarak öyle bir etki bıraktı bende...
Sebastian Fitzek’ten okuduğum ilk kitap, okuru baştan sona belirsizlik içinde tutmasıyla, gerçek mi yoksa hayal mi olduğuna karar veremediğimiz olaylarla, merak duygusunu canlı tutuyor. Kısa bölümler sayesinde hızlı okunuyor, fakat sürekli yapılan ters köşeler bir süre sonra tahmin edilebilir hale geliyor ve karakterler de derinleşmediği için duygusal bağ kurmak zorlaşıyor, yine de gerilimi yüksek tutmayı başarıyor. Kusurlarına rağmen okunmaya değer bir kitap.