E-Dergi

Bahriye Üçok tarafından hazırlanan bu çalışma, iki parça halinde ele alınabilir. İlk kısım kadının genel olarak tarihsel süreçteki hükümdarlık macerası ve İslam devletlerinde hükümdarlık veya naibelik yapmış müslüman kadınlara ayrılırken ikinci kısım ise İslam devletlerinde hükümdarlık veya naibelik yapmış Türk kadınları konu almaktadır. Üçok çalışmasını akademik bir titizlik ile hazırlaması hasebiyle eser başlangıç seviyesindeki okurlar için anlaşılması biraz zor gelebilecek türde olup içerisinde Salgur, Karahıtay, Memlûk, İlhanlı, Altınorda gibi çok sayıda devlete ait bilgiler de barındırmaktadır. Her kadın hükümdar için yeni bir başlık açılarak ilk olarak şahsiyetin bulunduğu devlet hakkında bilgiler sıralanmış akabinde kadın hükümdarın hayatı ve faaliyetleri incelenmiştir. Çalışma isminin hakkını veriyor ancak kadın hükümdarlar hakkında aktarılan bilgiler onların yaşadıkları devletler hakkında aktarılanlardan daha sınırlı kalmış.

Gina Lombroso'nun kaleminden kadın üçlemesinin son kitabı. Eser başlangıçta aşk kavramı üzerine yoğunlaşarak aşk nedir, erkek ve kadın için aşk neyi ifade eder, iki cinsiyetin birbirine ne için aşık olduğu, beklentileri ve ulaşılacak hedefe dair görüşler gibi çeşitli konular çevresinde ilerlemekte ancak ortalara doğru eser bir anda toplumsal sorunlara giriş yaparak kadının toplumdaki konumu, kadın ve erkeklerin görevleri gibi farklı alanlara giriş yapmakta. Lombroso ilk iki kitapta da belirttiği üzere burada da gelenekçi düşünceden taraf olduğunu, modernist feminizm anlayışına zıt bir yaklaşımı bulunduğunu ifade eder ve bunun sebebini kendine göre açıklar. Üçlemeyi yayınevi tarafından değerlendirmek gerekirse güzel bir çalışma olduğunu ancak çevirisine çok fazla değer verilmediğini yahut son okumanın yeteri kadar iyi yapılmadığını söylemem gerekmekte zira okurken insanı yoran cümlelerle sık sık karşılaşarak anlam bütünlüğünü kurmakta zorlandığım süreçler gerçekleşti.

Lombroso, devam eserinde kadınların özünün annelik, sevmek ve sevilmekten oluştuğunu, erkekler ve kadınların eşit olmadıklarını her ikisinin de güçlü ve zayıf yanları bulunduğunu ifade ederken iki cinsiyetin birbirini tamamlayan parçalar olduğunu ifade ediyor. Eserin içerisinde günümüz feminizm anlayışına aykırı birçok ifade yer alırken Lombroso feministlere de çeşitli eleştiriler de bulunuyor. Gelenekçi anlayışın yıkılıp yeni bir yüzyılın başladığı dönemde hayatını sürdüren Gina iki taraf arasında yolunu bulmaya çalışarak gelenekçi bir izlenim sergiliyor ancak bu gelenekçilik sıradan bir gelenekçilik değil...

Sade ve duru... Söyleşi havasında geçen güzel bir başlangıç olmuş. Kadınların benliklerini bir kadının gözünden okumaları, yanlış buldukları noktaları eleştirmeleri, erkekler içinse kadını anlamak için okunabilecek bir eser. Okurken yazımın günümüzden bir asır öncesine göre tasarlandığını unutmadan, dönemin kadın figürü göz önünde bulundurularak ilerlenmeli. Lombroso, eseri bir makale edasıyla değil, kişisel görüşlerinin baskın olduğu bir yöntem ile ortaya çıkardığı için mutlaka eleştirilere neden olabilecek birçok cümle bulunmakta. Benim bu eserde eleştirebileceğim en kritik nokta ise erkeklerin iyilik yapmayı sevmeyen canlılar olduğuna kanaat edilmesidir. Lombroso'nun kadınlar hakkındaki sunduğu görüşlerin ise büyük bir kısmına katılmakla beraber tamamına katıldığımı söyleyemem.

Sun Tzu - Savaş Sanatı, isminin hakkını öz ve sade bir biçimde aktarmayı başarmış bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Döneminin deneyimli devlet adamlarından biri olan Sun Tzu eserinde bizlere 2500 yıl evvelden gelen savaş stratejilerini öğretmekle kalmıyor bunun yanında hayatın gidişatına da uyarlanabilecek tavsiyelerde bulunuyor. Bir solukta okunabilecek nadide bir eser.