Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625
E-Dergi
faik çelik Tarafından Yapılan Yorumlar
G. Van Straten yaptığı araştırmaları oldukça kısa olan bu kitapta toplamış. Araştırdığı konu ise bir zamanlar yazılmış ama basılmamış, belki tamamlanmamış ama yazıldığına dair çok kuvvetli izler bırakmış ama şu anda hiçbir yerde bulunamayan kitaplar. Sekiz örnek içinde en ilginç olanı, kayıp kitabı bu araştırmayı yapan yazar da okumuş, dolayısıyla var olduğundan çok emin, ama kitabın bilinen üç taslağı hiçbir yerde bulunamamış. İtalyan yazar Roman Bilenchi’nin “Bulvar” isimli romanıdır bu kayıp kitap. Diğer yedi kitap içinde öyküsü en bilineni Walter Benjamin’in kayıp siyah bavulunda olduğu düşünülen kitap veya kitaplardır. Tadı kaçmasın diye kayıp olduğu düşünülen diğer altı kitaptan bahsetmeyeceğim. Toplam 65 sayfalık bu ilginç araştırma edebiyat dünyasına renk katmakta.
S. Kaymaz son romanında hikayeye başlamadan önceki ilk otuz sayfada felsefik dil kullanmadan varoluşun felsefesini dibine kadar anlatıyor. Romanda anlatımı yapan “Düz Dünyacı” bir melek, dinleyen ise takla atan dört çeker Porche’sinde ölmüş bir adam, aslında sonunda kim olduğunu anlayacağımız bu adamın şahsında tüm kötü insanlar.
Diğer kitaplarında olduğu gibi köpekler hikayenin kahramanları. Üç köpek, cins ve konumlarına uygun olarak konuşan ve insanlık öğreten hayvanlar. Sezgin Kaymaz dini konulara ve tasavvufa oldukça hakim, öncelikle hümanist sonra da solcu bir yazar. Bu özelliğini belki de hentbol antrenörlüğünün öğrettikleri ile harmanladığından hikayesini ortadan başlatıyor, sağ ve sol kanatlardan ataklarla destekliyor. Gollerini de mutlaka ters köşe yaparak atıyor. Kendine özgü dili ve etkileyici kurgularıyla, insanı sarıp sarmalıyor. Bu kısa romanı hüzünlü bitse de verdiği mesajlar ve dersler ile edebiyatımızda yepyeni bir yerde konumlandı yazar.
Varoluşçu Çek yazar Milan Kundera ağırlıklı olarak roman hakkında yedi denemesini bu kitapta toplamış. Yazarın tüm eserlerinde rastladığımız totaliter rejimleri yeren veya hicveden, insanın varoluş hallerini felsefi yaklaşımlarla ve ironiyle aktaran düşüncelerini denemelerinde de görüyoruz.
Sanatta devamlılık kavramını, Goethe’nin formülüze ettiği “dünya edebiyatı”nı (die Weltliterature), Kafka, Musil, Broch , Flaubert gibi yazarlar üzerinden ise romanda “şeylere” inmek kavramını işlemiş. Romancı nedir diye soran Kundera, estetik ve varoluş düşüncelerini de antik edebi eserlerden örneklerle renklendirerek anlatmış. Yırtılan Perde başlıklı denemesinde bürokrasiyi hedefe koymuş. Orta Avrupa’nın makus talihini sıklıkla hatırlatan yazar son bölümde bir “bellek tiyatrosu” kavramını açıklayarak romanda bellek ve unutuşu ele alır.
Edebiyat özellikle roman ile ilgilenenlere öneririm.
Norveçli yazar bu kez Danimarka ağırlıklı bir öykü anlatıyor. Adını hiç öğrenemeyeceğimiz 60 yaşındaki anlatıcı kadının yaklaşık 6-7 yaşlarındayken hatırladığı 1932 Noel’i ile başlayan roman, çocukluğunu, gençliğini, Danimarka’nın 1939’daki Alman işgalini, abisinin direnişe katılışını, 1943’deki işgalden kurtuluşu, zaman zaman geriye dönüşler yaparak anlattığı bir hayat hikayesine dönüyor. Peterson’un ilk romanlarından olduğu belli, son iki romanından (Ardından ve Benim Durumumdaki Erkekler) çok daha sıkı bir öyküsü ve anlatımı var.
Yine Kuzey Avrupa ülkelerinin vahşi tabiatı, yine yalnızlık hissi ve depresif ruh hali, o ülkelere has hüzün bu romanında da ana unsurlar. Kısa ama güçlü cümleleri ile klasik bir Per Peterson romanı. Bulunduğu coğrafyadan çok daha sert iklimi olan Sibirya’ya gitme hayali ise anlatıcının bir paradoksu, zaten romanda çok sayıda olan paradokslardan birisi.
Genç ve güzel karısının ölümünün ardından yasını tutmak için mistik, hüzünlü ve gri bir şehir olan Brugge’ye yerleşen kahramanımız yine bu şehirde karısına çok benzeyen bir kadına rastlar. Gerisi bilindik bir hikaye. Fazlaca bir özelliği olmayan bu novella kısa olması (resimleri çıkarırsak50-60 sayfa kadar) ve güzel çevirisinden dolayı, beklentisiz olarak çerez niyetine okunabilir.