Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

ŞULE SARPKAYA İREZ Tarafından Yapılan Yorumlar

Uzun zamandir “oku” listemde olan, yer yer şaşırtıp yer yer üzen bir hikaye; Eşekli Kütüphaneci. Çoğunluğun yararı için karşılıksız çaba sarfeden bir adamın; Mustafa Bey’in hikayesi. Köy köy gezip insanlara kitap taşıyan, kadınlara, çocuklara okuma sevgisi aşılayan ve bunu başarabilmek için kendini paralayan ama sonunda yarı mutlu yarı buruk kalan Mustafa Bey. Mustafa Bey sadece eşeğine atlayıp köylere taşıdığı kitapları anlatmaz, başkentle kurmak zorunda olduğu bağları, politik engelleri, köy enstitülerini, kıyılan emekleri, ezilen hayalleri de anlatır. Bu hikayeyle devrine müthiş bir ışık tutan Mustafa Bey manevi kalkınma lideri olarak addedilir. Tüm çabalarının sonucu hüsranla bitse de Yunan ve Türk kardeşliği için verdiği çaba alkışlanasıdır. Esasen çok manidar ve gerçekleşmesi imkansıza yakın hayaller de olsa hikaye olarak azbuçuk okuru tatmin ediyor. İki şehir kucaklaşması küçük ve umutsuz da olsa gönül ister tüm dünya için bunu tahayyül edebileceğimiz günlerimiz olsun!
Kalemini çok çok sevdiğim yazar Hakan Günday’ın toplama öykülerinin derlenmiş kitabı; Derz. Daha önce Kinyas ve Kayra kitabinin 20. yıla özel baskısından tutun OT dergisinde yer alan öykü ve kısa yazılarına kadar güzelce toparlanmış ve okura sunulmuş. Bazı yazıları tam Günday dedirtiyor bazıları asılı kalmış ama genel olarak hepsini beğendim. Hele o Trioloji bölümü… Nefisti… Zamanına uygun yazdığı dergi yazıları, bugün için geçmişi hatırlatıcı nitelikte olmuş. Siyasi giydirmeler de çokça yer alıyor. Hızlı bir okuma, akıcı bir kalem ve şahsına münhasır tarzıyla güzel bir derleme olmuş.
Üçlemenin son kitabı kapanış romanı ama dahası gelse okunur dedirten Osman kitabı. Tadı damağınızda kalıyor. Şebnem ve Osman hayatınıza dahil olmuş insanlar olarak geçmişe gömülüyor. İç çekip yolunuza devam ediyorsunuz. What a waste! what a waste…
Kalemini sevdiğim Ayfer Tunç’tan tüm duyguların okura mükemmel geçtiği, sıkıntılı ama bir o kadar da icimizden bir kitap; Dünya Ağrısı. Kaynaya kaynaya sıvılığını kaybetmiş, yoğunlaşmış, ağdalaşmış bir tencere yemek gibi. Okudukça bunalıyor, olayları bilmeseniz de hislere tam olarak haiz oluyorsunuz. Mürşit’in gölgelenmiş bunalımları, Madenci’nin esrarengiz yaşantısı ve iç gıcıklayıcı, girift olmuş bir hikaye. İlk sayfalardan nefesiniz daralıyor. Derin bir iç çekip bolca kitaba ara veriyorsunuz. “Düğüm” için de içim sıkıldı, boğazım düğümlendi yorumlarını çok almıştım ama bana o kadar da değil güzel toparlanıyor, en azından olumlu bitiyor diyerek okurların içine su serpmeye çalışıyordum. Gelin görün ki bu kitap da bana aynı hisleri yaşattı. Demek ki içinde olunca anlaşılmıyormuş. Dünyanın tüm acıları, ağrıları toplanmış satırlara. Gücü olan tutup ucundan okusun, okuyup kaldırsın.
Gerçek olamayacak kadar güzel, ilginç ve zor bir hikaye. Fransız bir kadın ile Japon bir erkeğin Hiroşima’da karşılaşıp bir gün geçirmesini anlatıyor kitap. Uzun süredir izle klasörümdeki filmini, önce kitabını okumak için bekletmiştim. Ama kitap sanki filmden sonra, filmi anlatmak için yazılmış gibi. Önceliği filme versem daha iyi olabilirmiş çünkü öyle ayrıntılar var ki, acaba bunu da yazıldığı gibi çekebilmişler mi diye incelemekten filmdeki duygusal sahneleri kaçırdım. Son derece iyi işlenmiş. Hiroşima kalıntıları, psikolojisi, ilişkileri, yaşanmışlıklar… Epey ayrıntılı ve güzel bir kitap. Yazar kafa yormuş ve gözünde canlandırıp defalarca oynatmış senaryoyu, belli. İç sesleri ayrı sevdim, beklenti dışı bitmesini ayrı. Kötülüklerin içinde güzellik bulan herkes adına yazılmış gibi.