Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Hüseyin Derya Keçici

Kitaplar insanlığa daima ışık olmuştur. karanlıktan çıkmanın en doğru yolu okumak ve iyi donanmaktır. Her yeni bir kitap,yeni bir hayat demektir. Toplumda saygı görmek ve ahlaki gelişim sağlamak kitap okumakla başlar. Kitaplar hayatımızın rehberidir. Onlar en yakın dostlarımızdır. Onları sevin.

Hüseyin Derya Keçici Tarafından Yapılan Yorumlar

Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden ve ayrıca 7 güzel adam oluşumunun da nadide bireylerinden biri olan Rasim Özdenören, bu eserinde, Müslümanlık üzerine derin düşünce denizine daldırıyor okurunu. Günümüz dünyasında asıl problemin, problem diye uğraşılan konular olmadığını, asıl problemin kafa yapısından doğduğunu ifade eden genel bir panorama çiziyor.

Rasim Özdenören'e göre, günümüz insanı Batı uygarlığının şartlandırmasına göre yaşamayı tercih ediyor. Bu yaşam şekli de insanın mutlak hakikati görmesine engel oluyor. Kapitalizmin getirileri, insanın nefsani yanlarını kabartıyor ve insan yetinme duygusunu kaybediyor. Yetinme duygusu yok olunca da açgözlülük ve doymazlık psikozu başlıyor. Hal böyle olunca da insan mutlak hakikat değerlerini unutuyor. Bunun yanı sıra demokratikleşmenin getirdiği kaypaklaşma sebebiyle bürokratların sözlerine sadık kalmaması ve halkın materyalistik olarak açlıkla korkutulması yine insanı birtakım gerçekliklerden uzaklaştırıyor.
Batı uygarlığı altında ezilen insan, yüce yaratıcı Allah'ın kesin emirlerini içeren İslam dininden uzaklaşmaya ve kendinde kaybolmaya başlıyor.

İnsanoğlunun kendini gözden geçirmesi ve Müslümanlık üzerine bir muhasabe yapabilmesi açısından kıymetli görüşlerini anlatan Rasim Özdenören, bundan sonrası için ne yapılması gerektiği ile ilgili harika anektodlar paylaşıyor. "Her şeyden önce ilk Müslümanlar nasıl Müslüman olmuşsa, onların yolu izlenmeli ve önyargılar, cehalet zihni ve insani alışkanlıklarımız bir kenara bırakılmalı ve başlangıç noktasında durabilme denenmeli" diyor... Yani İslam'ın öğretileri esas alınarak yaşamaya başlamalı.

Mevcut görevimiz ise İslam'ın bize emrettiklerini sorgulamadan, Allah'ın rızası için yapmaktır. Bilime, fenne, ahlaka her şeye İslam'ın kazandırdığı zihniyetle bakmalı ve bu bakış benimsenmelidir. Yapılan ameller sorgulanmamalı ve cennet, cehennem idraki yapılmamalıdır. Bir amel sırf hüküm olduğu için yapılmalıdır. Sadece iyiliği yapmakla mükellef olunmamalı ayrıca kötülüğü ortadan kaldırmak için de çaba gösterilmelidir. Aksi takdirde kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olmak da İslam'ın öngörüsüne terstir. Müslümanım diyenin müslümanca tutum ve davranışlarda bulunması şarttır ancak bir Müslümanın zaaflarını da eleştirmek doğru değildir. Bunun yerine o Müslümana doğruyu ifade etmek gereklidir.

Özdenören, bu eserinde, İslam hakkında önemli sorunları, tasavvufi bir yaklaşımla müthiş bir perspektiften aktarıyor. Düşünce dünyasının en etkili denemelerinden biri olduğu aşikar.
'Tren Rayları', geçmişe uzanan ve okurunu geçmişin sularında yüzdüren edebi bir metin ve hatta bir hatıralar silsilesi. John Berger ve Anne Michaels'in kelimeleri birlikte harmanladığı lirik bir anlatım. Bu anlatıma ünlü fotoğraf sanatçısı Tereza Stehlikova'nın trenin içinden dış dünyayı çektiği manzaralar eşlik ediyor. Metnin atmosferi biraz sanatsal biraz da metaforik...

"Hafızalarında trenleri yaşatan son jenerasyon biz olabiliriz" diyor Anne Micheals. Ve ekliyor John Berger: "Fotoğraf makinesi ve tren. Her ikisi de anıları bir tür taşıma yöntemi"...

Trenler ve insanlar... Aralarında öyle güçlü hikayeler barındırıyor ki... Dev gibi trenler; kavuşmanın ve vedanın her çeşidine, büyük kitlelerin yerlerinden edilmesine, göç dalgalarına, zorunlu göçlere, sürgünlere, mülksüzleştirmelere, sınır dışı edilen insanlara ve daha nicelerine şahitlik ediyor...

Bir tren istasyonunun kurulabilmesi adına birçok ilde yüzlerce ev yıkılıyor. Gecekondu mahallesi olarak bilinen tüm işçi evleri yerle bir ediliyor. Hatta Manş Tüneli raylarına yol açsın diye civardaki mezarlıklar dahi yok ediliyor...

İkinci dünya savaşında Union İstasyonu, savaşa gönderilecek askerlerin merkez istasyonuydu. Ve binlerce asker belki de son kez ailelerine bu istasyonda sarıldı. Ebedi yolculuğa bu istasyonda uğurlandı...

Aşklara, derin sancılara, hüzünlü bekleyişlere ev sahibiydi koca koca trenler... İstasyona doğru gelirken çaldığı acı düdük belki de bir mutluluğu kucaklayacaktı... Belki de acı bir haberi verecekti bekleyenin kucağına...

'Tren Rayları', dokunaklı bir metin. Pek hacimli değil belki ama anlatmak istediği içerik çok güçlü aslında. Yavaş yavaş, sindire sindire okumalı... Şiirsel, düşünsel ve medite edici...

Herkese İyi Okumalar
"Dört Anlaşma"/Toltek Bilgelik Kitabı, Meksikalı yazar Don Miquel Ruiz tarafından yazılan, bugün hala bir kısım Meksika Kızılderilileri tarafından uygulanan öğretileri içermekte. Toltekler (Bilge İnsanları) kendilerini Doğa'nın ve Evren' in parçası olarak görmekte ve bu doğal yasalara uyumlu bir hayat sürmektedir... Onlara göre tapınmak için özellikle bir Tanrı yaratmaya gerek yok. Tanrı, her yerde! Gökyüzü, güneş, hava, su, ağaçlar... Hepsi Tanrı'dan ibaret. Önemli olan Tanrı'ya şükrederek yaşamak ve ona teşekkür etmek...

Don Miguel Ruiz, Toltek Bilgeliğini benimsemiş biri. Bu öğretiyi, "kendi kurgusu" ile 'Dört Anlaşma' adı altında okurlarına sunuyor...

1-Sözün gücüne inan!
2-Kişisel algılama!
3-Varsayımda bulunma!
4-Yapabildiğinin en iyisini yap!

Yazar, bireyin bu 4 anlaşmaya uyarak konforlu bir hayat süreceğinin mümkün olduğunu savunuyor. Örneklendirmeleri ile de bunu destekliyor.

Yazara göre insanoğlu farkında olmadan hayatında bir takım anlaşmalar yapıyor. Bu anlaşmalar ise onun yaşamını şekillendiriyor. Bu sebeple de birey anlaşmalarını bilinçli yapmalı.

Yaşam rehberi minvalindeki bu eser adeta bir başucu kitabı... Okurun ufkunu genişletiyor ve hayatına yeni pencereler açıyor... Tüm maddelerin uygulanması ilk planda oldukça zor olsa da zamanla pratik uygulamalar yapılarak alışılması mümkün.

İçselleştirerek okuyan kişilerin yaşamlarında bundan sonra daha konforlu yaşaması olası...

Herkese İyi Okumalar.
Eski zamanlardan beri toplum ve devlet içinde önemli noktalarda olan kişilere yönelik planlı suikastler gerçekleştirilmiştir. Bunların bazıları neticeye ulaşırken bazıları da plan dışı gelişmeler nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yazar Hasan Taşkıran, yüksek lisans tezi olarak hazırladığı bu eserinde tarihin önemli devletlerinden "Selçuklular" da gerçekleşen suikastleri mercek altına almış, yaşanan suikastlerin nedenlerini ve perde arkasındakileri irdelemiş, suikastlerin toplumsal, siyasi, ekonomik ve sosyal yansımalarını aktarmıştır.

Kitabı incelediğimizde; Selçuklu devletlerinde iki tip suikast modeli göze çarpıyor. Birincisi Hasan Sabbah'ın liderliğinde olan Haşşaşi de denen Batıniler'in devlet adamlarına olan suikastleridir. İkincisi ise hanedan mensuplarının iktidarı ele geçirme amacıyla birbirlerine karşı kurdukları suikastlerdi. Hasan Sabbah'ın örgütü oldukça başarılıydı. Zira Hasan Sabbah, Selçukluların yapısını iyi biliyordu. Onların zayıf ve kuvvetli yanları hakkında fikir sahibiydi. "Fedai" adını verdiği adamlarına haşşaş çektirerek zihinlerini bulandırıyor sonra da atalarının yaşadığı zulümleri onlara anlatıp, "İsmaili" tarikatı uğruna canlarını feda etmeye şartlandırıyordu. Bu sebeple Fedailer çoğu zaman halkın arasına karışıyor, devlet alimlerine "yardıma muhtaç kişi" rolü oynuyor ve onlara yaklaştıkları anda hançerleyerek ölümlerine sebep oluyorlardı... Büyük Selçuklu döneminde Batınilerin ses getirdiği en büyük suikast vezirler veziri "Nizamü'l-Mülk"e kurulan komploydu. Bu suikastte Sultan Melikşah'ın karısı Terken Hatun'un Batınilerle anlaşma yapması söz konusuydu. Öte yandan Sultan Berkyaruk ve Sultan Muhammed Tapar da suikaste uğramış ancak sağ kurtulmayı başarmışlardı. Özellikle Selçukluların fetret devrinde Batıniler'in komploları artmıştı. Bunun nedeni olarak da Batınilere uygulanan politikanın beğenilmemesi yer alıyordu. Bu dönemde birden fazla vezir, emir, beg, kadı ve fakih sınıfından kişilere suikastler düzenlenmiş ve devlet çöküşe sürüklenmişti...

Büyük Selçuklu dönemi sadece Batıniler değil kendi içerisinde çıkar çatışması yaşayanların da suikast düzenlediği anlara şahit oldu. Selçukluların yükseliş devri hükümdarı Alparslan başta olmak üzere dönemin en başarılı hükümdarı sayılan Melikşah da suikast yapılarak öldürüldüler.

Selçuklu devletinin genişleyen kollarında yer alan Irak ve Suriye Selçuklu devletleri ve Anadolu Selçuklu Devleti'nde de suikastler aynı mantıkla işlenmeye devam etti. Vezir, emir veya sultan hedef alındı. Amaç mevcut düzeni yıkmak ve devrilen liderin yerine geçmekti. Anadolu Selçuklu Devleti'nde Batıni girişimli suikastlere rastlanmadı. Burada daha ziyade iktidar hırsı için birbirini ezen devlet adamları ön plandaydı. Sultan Alaeddin Keykubat ve 2.Gıyaseddin Keyhüsrev, devlet adamlarının zehirletmeleri sonucu ölmüş liderlerdir. Dönemin en ünlü veziri Saadetin Köpek de suikaste uğrayanlardandı...

Yaşanan bu suikastlerin Selçuklu devletlerine büyük kayıpları olmuştur. Sultan Melikşah 'ın zehirlenerek öldürülmesiyle ihtişamlı dönem sona ermiş ve devlet gerileme dönemine sürüklenmiştir. Yine Anadolu Selçuklularda Keykubat'ın zehirlenerek öldürülmesiyle devlet düzeni karışık bir hal almış ve Moğolların egemenliği artmıştır. Batınilerin suikastleri ise halkı tedirgin eden bir hal almaya başlamış, insanlar yolda yürüyemez hale gelmiştir. Hatta öyle ki çoğu dilenci veya evsiz insan Batıni sanılıp öldürülmüştür.

Tarihi bir araştırma tezi olan bu kitap, geçmişimiz olan Selçuklular hakkında anlattığı kıymetli bilgileri ile beni ziyadesiyle memnun etti.

Tarihle ilgili arkadaşlara tavsiye ederim.

İyi Okumalar.
"Katy Ne Yaptı?", çocuklar için tasarlanmış ancak yetişkinlerinde okuyabileceği, kendisinden sonra yazılacak olan kitaplara ışık olmuş bir roman. Ana karakteri "Katy" adında henüz 12 yaşında bir kız çocuğu. Carr ailesinin 6 çocuğundan en büyük olanı. Annesi ölünce kardeşlerine ablalığı vazife ediniyor. Fazlasıyla hayalperest ve yeterince uçarı bir karakter. Kalbi ise tertemiz.

Katy birgün salıncaktan düşüyor ve artık bir müddet yürüyemeyeceğini öğreniyor. Bu durum onun yaşındaki biri için katlanılamaz bir şey olsa da özellikle yatalak olan kuzeni "Helen" in ona verdiği hayat tavsiyeleri, güçlü bir kimlik olan Katy'yi dönüştürmeye başlıyor. Yattığı yerden de hayata katılabileceğini ve umudun asla tükenmez bir his olduğunu öğreniyor. Ve Katy bedenindeki olgulara rağmen hislerindeki algılarla başta kendini sonra ev halkını dönüştürüyor...

Kitap ergenliğe doğru yol alan gençler için oldukça motive edici bir metne sahip. Hikayeler bölümlere ayrılmış ve her bölüm diğerinin devamı niteliğinde. Katy'yi ve ondaki gücü çok seveceksiniz. Ebeveynlerin çocukları için okuması ve okutturması gereken bir metin olduğunu düşünüyorum.