Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Hüseyin Derya Keçici

Kitaplar insanlığa daima ışık olmuştur. karanlıktan çıkmanın en doğru yolu okumak ve iyi donanmaktır. Her yeni bir kitap,yeni bir hayat demektir. Toplumda saygı görmek ve ahlaki gelişim sağlamak kitap okumakla başlar. Kitaplar hayatımızın rehberidir. Onlar en yakın dostlarımızdır. Onları sevin.

Hüseyin Derya Keçici Tarafından Yapılan Yorumlar

"Bilinç akışı" tekniği ile yazılan "Aylak Adam", hayata karşı yabancılaşan karakterinin içsel dünyasına göz atarken, çevresinde olup bitenleri servis etmeyi de ihmal etmiyor. Albert Camus'nün "Yabancı" romanıyla benzer izler taşıdığı aşikar. Yabancı'nın ana karakteri Meursault ile Aylak Adam'ın "C" si hayata aynı pencereden bakıyor. Her iki karakter de melankolik bir ruhun esiri.

Yusuf Atılgan'ın ilk kitabı olan eser oldukça zor bir kompozisyon aslında. Gündelik hayatın koşuşturmasındaki insanların, sıradan duygularını anlatıyor gibi görünse de derinlerde yatan duyguları açığa çıkarma çabası eserin okumasını da güçleştiriyor. Karakteri henüz 28'li yaşlarında olmasına rağmen çocukluğunda yaşadıkları onu kısa sürede olgunlaştırmış. Fakat yaşananların derinliği öylesine fazla ki ana karakter "C" hayat karşısında pek bir duyarsız. Neyi önemseyip önemsemeyeceğini ancak kendi belirliyor. Tam olarak güçlü durduğu bir alan yok mesela. Arkadaşları ile sıkı bağlar kurduğunu göremiyorsunuz ya da sevgililerinden istedikleri neler? Hep bir muamma... Kendi zihninde bir delilik yaşıyor... Dilediği anda vazgeçebiliyor ya da kendi yüklediği anlamlar doğrultusunda hayatını anlık kararları ile şekillendirebiliyor.

Hayatı yaşayış şekli öylesine modsuz ki, bir amacı olmadan yaşamı idame ettiriyor. Birşeyler aradığı belli, kesin ama tam olarak neyi, nerede ve ne zaman arzuladığı belirsiz. Biraz içerlenmişlik, biraz duygusallık, biraz rasyonellik derken karma bir duygu anlayışı ile belirsizliğini pekiştiriyor.

Çalışmıyor, üretmiyor.. Her şeyi hazır kullanıyor. Mirasyedi bir genç olmasından kaynaklı "para" konusunda tasası yok. Dolayısıyla istediği yerde gününü gün edebiliyor ama nihai olarak mutsuz. Çünkü, hayata karşı bir yabancılık çekiyor. Çocukluk yıllarında yaşadığı olayların etkileri onu hayata sağlam şekilde bağlayamıyor. Hep bir kaçış halinde. Seviyor firari olmayı... Bu firarilik hem zihnen hem de bedenen...

Yazar, ana karakterini hem kendi bakışından hem de etrafındaki karakterlerin bakışından oldukça güzel anlatmış. Farklı bir üslup, temiz bir dil ile de başarısını taçlandırmış.
"Çizgili Pijamalı Çocuk" her ne kadar çocuk veya genç romanı olarak raflarda yer alsa da aslında yetişkinleri odağına alan bir eser.

Eserin alt metni "yahudi soykırımı". Bilindiği üzere Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde, SS güçleri tarafından işgal edilen topraklarda 6 milyon insan sistemli şekilde öldürülmüştü.

İrlandalı yazar John Boyne bu soykırıma, hayattan bihaber iki çocuğun dostluğundan bakış atıyor. Ana karakter henüz 9 yaşında bir erkek çocuğu. Adı Bruno. Asker kökenli bir babanın oğlu. Berlin'de iyi şartlarda büyümüş. En büyük hayali: kaşif olmak. Sevgi dolu bir yüreği var ve çok akıllı.

Babasının resmi görevi yüzünden sevdiği her şeyi gerisinde bırakarak Auswitch bölgesine gitmek zorunda kalıyor. Yeni taşındığı yer "toplama kamplarının" olduğu bir bölge... Aile bireyleri ve evin hizmetlileri dışında görüşebileceği kimsesi yok. Özlem duyduklarına üzülüp içine kapanıyor. Ta ki "telin ardındakiler"i görene dek!

Bruno'nun hayatı, tam da bu noktada değişmeye başlıyor. Tel örgünün ardındaki kampta yaşayan, kendi gibi çocuk olan Shmuel ile tanışıyor. Bu iki temiz yürek, aralarındaki tel örgüye rağmen dostluklarına sımsıkı sarılıyor.

Johne Boyne, hikayesini anlatırken ajite duygularla hareket etmiyor. Karakterlerini güçlü göstermek için kalemini cesurca sallıyor. Perde arkasında yaşananları, çaktırmadan, satır aralarında anlatıyor. Hitler dönemindeki Nazi Almanyasının acımasız, karanlık yüzünü nakış gibi işliyor.

Romanın sade bir üslubu var ve oldukça akıcı. Savaşın yıkıcı etkileri ve ırkçılık öyle güzel anlatılmış ki, atılan mermi hedefine tam isabet gidiyor!

"Tam olarak fark neydi? Kendi kendine düşündü: Hangi insanların çizgili pijama, hangilerinin üniforma giyeceğine kim karar vermişti?"

İyi okumalar...



Yazar Charlotte Perkins Gilman, kadınlar konusunda sayısız konferans vermiş dönemin ünlü aktivistlerinden biri. O, eserini oluştururken kendi düşünce tarzını kaleme almış.

Femin bir ruhla yazılan "Kadınlar Ülkesi" sıradışı bir ütopya. Ataerkil toplumdan çıkıp feminist bir dünyaya adım attırıyor. Cinsiyet eşitliği, kadının toplumdaki yeri kitabın temel mottoları.

Terry, Jeff ve Vandyck araştırmayı seven üç yakın arkadaş. Gittikleri bir araştırma gezisinde yalnızca kadınların yaşadığı gizli bir ülkenin varlığından haberdar olurlar. Çok geçmeden bu saklı medeniyeti bulmanın derdine düşerler. Kimseye haber vermeden, kendi imkanlarıyla ülkeye varmayı başarırlar. Ülke sadece kadınlardan oluşan cennetten bir köşedir adeta.

Yazarın kurduğu ütopik ülke muazzam bir medeniyet seviyesindedir. Dil, din, ırk, cinsiyet konularında kendilerine has öngörüleri ve yaşam şekilleri mevcuttur. Eşitlik, doğruluk ve yardımlaşma gibi dünya genelinde yozlaşmış kavramlar bu ülkenin temel dinamikleridir.

Yazarın sorguladığı ve sorgulattığı kavramlar okurunu da derin sorgu muhakemelerine itiyor.

Kadınların metalaştırılması, cinsel obje olarak görülmesi ve erkeklerden ayrı tutulması nüktedan bir dille ifade ediliyor. Ayrıca din konusunda geçen karşılıklı diyaloglar şaşırtıcı derecede dikkat çekici. Ülkenin kadınları zeki, çalışkan ve akılcı. Erkek misafirlerini akıl dolu konuşmalarıyla mat ediyorlar.

Yazıldığı dönemden günümüze kadar gelen kitabın "Saltokur" yayınevi basımıyla yayımlanan Kadınlar Ülkesi, harika kurgusu ile okurunu neşeli bir şekilde ağırlayıp neşeli bir şekilde uğurluyor.
İngiliz kadın yazar Paula Hawkins'in "Trendeki Kız" kitabı oldukça popüler ve sansasyoneldi. Hatta öyle ki Emily Blunt'un başrolünde olduğu oldukça başarılı bir filmi de vizyona girmişti. O kitabın hemen ardından "Karanlık Sular" ile kaldığı yerden devam eden Hawkins'in 2022 yılında yayımlanan yeni kitabı "İçin İçin Yanan Ateş" her ne kadar polisiye-gerilim formunda görünse de içerik bakımından biraz sosyo-psikolojik temalı.

Hawkins, bu kitabında klasik teknikten biraz uzaklaşmış. Katil kim? tasasından ziyade işlenen cinayetin perde arkasındaki sosyo-psikolojik travmaları ele almış. Ve kurguyu da ağırlıklı olarak "kadın" karakterleri üzerinden inşaa etmiş.

Kitabın açılışında, isminin Daniel olduğunu öğrendiğimiz genç delikanlı bıçaklanarak öldürülmüş vaziyette bulunuyor. Durumu gören ve ihbarı yapan kişi Miriam adında 50 lilerinde bir kadın. Daniel ölmeden evvel onunla vakit geçiren son kişiyse günlük ilişki yaşadığı genç kadın Laura.
Daniel'in annesi Angelina ve teyzesi Carla ile karşı komşuları olan 80 lerindeki Irene ise konuya dahil diğer kadın karakterler. Carla'nın yazar olan eşi Theo'ysa kitabın dinamik tek erkek karakteri. İşlenen cinayet 4 kadın, 1 adam arasında düğümleniyor. Hawkins bu noktada işin çözüm noktasını bırakıp karakterlerin içsel yaşantılarına odaklanıyor. Karakterlerin içsel çatışmaları, birbirleriyle olan bağlantıları hakkında yazıyor. Her bir karakterin ayrı bir psikolojik derinliği var. Yaşadıkları hayat ve karşılaştıkları sorunlar her birinde farklı. Sisli perdelerin ardındaki gerçekler ortaya çıkıp halka misali uç uca eklenince roman gevşiyor ve hedefine varıyor...

Okurların polisiye tadı araması bir nebze şevklerini kırıyor sanki ancak bu kitap polisiye gerilimi bünyesinde barındıran, psikolojik hacime sahip bir eser. Günlük hayatın gerçekleri diyebilirim...

Herkese iyi okumalar.
"Eski Türkler", Rus yazar Gumilev'in yazı hayatındaki en kapsamlı eserlerinden biri. Hatta öyle ki başyapıtı bile denebilir.

Kitabın ortaya çıkışı şu soruyla başlıyor: Türkler neden ortaya çıktılar ve neden torunları dahi olmayan birçok millete kendi isimlerini bırakıp tarih sahnesinden silindiler? Gumilev, bu sorunun ardına düşünce böyle bir milleti inceleme isteği vuku buluyor ve kitabın ön çalışması da başlıyor.

Yazara göre kadim Türkler insanlık tarihinde çok geniş bir öneme haizdir ancak böylesi bir topluluk için yeterince ilgi görecek çalışmalar yapılmamıştır. Daha evvel yazılanlar bile bölük pörçük ve muhtasar şeylerdir. Oysaki geniş bir coğrafyada hüküm süren bu topluluk "ta en başından itibaren" incelenmeli ve topluluklar üzerine sirayeti kaleme alınmalıdır.

Kitap akademik bir çalışma olması sebebiyle oldukça hacimli. Satır aralarında, sayfa altlarında ve kitap sonlarında; alıntı, dipnot ve izahlar fazlaca. Araştırma nitelikli akademik bir çalışma olması sebebiyle kullanılan üslup yer yer sade ancak bazı anlarda da epey katmanlı. Gumilev'in eseri oluştururken tek gayesi açıkta bir şey bırakmamak olmuş. Her detayı kendi içinde de detaylandırıp anlatmış. Yazar, kadim Türk halklarının ve kurdukları devletlerin tarihi geçmişini büyük bir ustalıkla anlatırken, siyasi gelişmeler dışında sosyal davranış analizlerini de kapsamlı şekilde masaya yatırmış.

Mevcut köklerini merak eden tarih severlerin "Eski Türkler"i okuması gerekli. Objektif bir yazardan dilimize kazandırılan bu eser okunması zor olsa da kıymet takdiri bakımından çok önemli.