Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Hüseyin Derya Keçici

Kitaplar insanlığa daima ışık olmuştur. karanlıktan çıkmanın en doğru yolu okumak ve iyi donanmaktır. Her yeni bir kitap,yeni bir hayat demektir. Toplumda saygı görmek ve ahlaki gelişim sağlamak kitap okumakla başlar. Kitaplar hayatımızın rehberidir. Onlar en yakın dostlarımızdır. Onları sevin.

Hüseyin Derya Keçici Tarafından Yapılan Yorumlar

Orijinal ismi "Melt" olan eserin bizde baskı gören karşılığı "Erime". Kitap, çocuk romanları kısmında kategorize ediliyor ancak yetişkinlerce de okunabilecek bir formda tasarlanmış. Yazarın vermek istediği mesaj oldukça açık: iklim krizine dikkat çekmek. Bunu da Yutu ve Beatrice adını verdiği zeki, iki çocuk karakteri üzerinden servis ediyor. İşin içerisine aksiyonu da dahil edince ortaya "güzel bir alt metni olan" macera romanı çıkmış. Yazarın iklim değişikliğine değinirken çocuk karakterler tercih etmesi manidar aslında. Geleceği yok olmak üzere olan çocukların eriyen hayallerine dem vurmuş.

Karla kaplı ücra beldelerde geçen roman, karın soğukluğunu ve çevrenin tekinsizliğini de satır aralarında hissettiriyor. Karanlık bir atmosferle zaman zaman okuruna gerçeklik hissiyatını kazandırıyor.

Çocuk romanı olması sebebiyle anlatım oldukça açık, akıcı ve duru. Mübalağa ise fazlaca başvurulan bir yöntem olmuş. Karakterlere atfedilen özelliklerse biraz hayalperestçe. Tabi bunlar gençliğe yakın duran çocuklar düşünülerek yapılmış hamleler. Nihayetinde yazar Ele Fountain yıllarca editörlük yapmış, işin mutfağını iyi bilen biri.

Şu güzel cümleyle kitabın anlam ve önemini sizlerin takdirine bırakıyorum...

“İnsanları ve doğayı birbirine bağlayan bağlar kopmaya başladığı için daha önce fark etmediğim pek çok şeyi görmüştüm. Hayal edebileceğimizden çok daha değerli bir şey parçalarına ayrılıyordu. Ancak bunu değiştirmek için geç kalmış sayılmazdık. Hâlâ vakit vardı…”
Güzel bir kitap okuyacağınızdan şüpheniz olmasın. Favori kitaplarınızdan biri olacaktır. İyi okumalar.
Osmanlı döneminde yapılan düğün şenliklerinin edebi metinlere dönüştürülmesine "Surname" adı verilirdi. Romanın çıkış noktası da Sultan'ın oğulları için düzenlediği görkemli sünnet şöleni.

Roman, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişe geçtiği bir dönemi anlatıyor. Fakat, İstanbul'da geliştiği bilinen olayların zaman olarak netliğiyse belirsiz. Yazar için sultanın kim olduğu da pek mühim değil. O, kitabını yazarken arka planda seyreden olaylara bakış atmayı tercih ediyor.
Osmanlı döneminde şenliklerin nasıl olduğu ve bu şenlikler esnasında saray eşrafı arasında yaşanan iktidar mücadelesinin ne denli sarsıcı olduğunu gözler önüne seriyor. Bunun yanı sıra saray dışında vuku bulan ve saray eşrafıyla yakından ilgili bir olayı da şölenle birleştirip macera dolu bir hikayeyi okuruna sunuyor.

"Bir Osmanlı Macerası" sloganıyla yola çıkan roman dönemin ruhunu iyi yansıtıyor. Özellikle saat metaforu oldukça etkileyici. Yazar, saat metaforu ile arka planda dönen çarklara başarılı bir gönderme yapıyor. Zira romanın asıl derdi de sultandan gizli dönen dolaplar...

Roman kendi içerisinde bölümlere pay edilmiş. Her bölümün başında kıssadan hisse şeklinde kısa hikayeler var. Bu hikayeler oldukça etkili ve ayrıca bölümlerle ilgili ipuçları da veriyor.

Tarihsel bir roman olması sebebiyle kullanılan dil biraz ağdalı. Sebebi de Osmanlıca kelimelere ağırlık verilmesi. Ancak genel olarak sürükleyici ve akıcı bir roman.

Lübnanlı yazar Amin Maalouf'un 1996 yılında yayımlanan kitabı "Doğunun Limanları", klasik teknikle yazılmış tarihi bir romandır.

Oldukça heyecanlı ve merak uyandırıcı olan bu eser okurunu Doğu-Batı sentezinde yoğuruyor. Hikaye Adana'da başlıyor. Oradan Lübnan-Beyrut'a, daha sonra ise Fransa'nın kültür kokulu sokaklarına uzanıyor.
Amin Maalouf din, dil, ırk, millet gözetmeksizin karakterlerini "insanlık" çatısı altında birleştiriyor. Ermenisi, Türkü, Yahudisi; Müslümanı, Hristiyanı, Musevisi bir arada...

Hikayenin çıkış noktası "İsyan" adında, soyu Osmanlı hanedanına dayanan bir adam. Hikayenin tamamını onun ağzından dinliyoruz. Hikayeyi anlattığı ve onu yönlendiren kişi ise - "muhtemelen Amin Maalouf olduğunu düşündüğümüz"- bir yazar. İkili arasında 4 gün süren beraberlik sonucu taşlar yerine oturuyor.

İsyan'ı Paris'in sokaklarına getiren hadise yıllardır vazgeçmediği bir sevda! O, çektiği onca sıkıntının ardından yıllardır görmediği aşkını bekliyor...

Kitabın açılışında, cinayet mi yoksa intihar mı olduğu belli olmayan bir ölüm ve bu ölümden sebep deliren İffet adında bir kadınla tanışıyoruz. İffet, Kitabdar adında bir hekimle Adana'ya yerleşiyor ve bir erkek çocuk dünyaya getiriyor. İsmini bilmediğimiz ama prenslere yaraşır bir asillikle büyüyen bu delikanlı saray eşrafına mensup biri. Ermeni bir kızı kendisine eş yapıyor ve ondan 3 çocuğu oluyor. O çocuklardan birisi de ana karakter İsyan! Ve bu andan itibaren de İsyan'ın hayat yolculuğunda yaşadıklarına şahit oluyoruz...

"Doğunun Limanları" tarihi dokusuyla mest eden, sıcacık bir roman. Dili, üslubu tertemiz. Doğu'dan alıp Batı'ya, Batı'dan alıp Doğu'ya götürüyor okurunu ve adı geçen şehirlerin karakteristik dokularına da yer vermeyi ihmal etmiyor.
Victor Frankl döneminin en ünlü terapisti ve aynı zamanda alanındaki en ihtisaslı bilim insanı. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampında tutsak ediliyor. Kampta kaldığı süre boyunca gördüğü manzaralar, yaşadığı olaylar kan dondurucu! Tüm bu yaşananlara rağmen hayatta kalmanın anlamını arıyor. Yaşadığı onca olayı, hayatın sonsuz küçük sorunlarından biri olarak düşünmeye çalışıyor. Kendisini zorlayan durumlardan, her saat ve her gün bahsetmek yerine düşüncelerini ılımlı ve aydınlatılmış olanlara çeviriyor. Yaşadığı ıstırapları bir nevi sonucu güzel olacağını düşündüğü anlamlı yerlere bağlıyor. Böylece ıstıraplar, ıstırap olmaktan çıkıyor.

Frankl'a göre insan bedeni şartlandırılabilen bir organizma. İnsanın ruh hali ile vücudunun bağışıklığı arasında paralellik söz konusu. Güç, cesaret ve umut kayıpları kişinin bedeninde var olan direnci aşağı çekiyor. Böylece kişi bu paralellikte yaşamını da bir yerde sonlandırmış oluyor.

Frankl, hayatta olan bir insanın hala umut etme sebebi olduğunun altını her fırsatta çiziyor. Sağlık, aile, mutluluk, profesyonel yetenekler, zenginlik, toplumdaki konum, bütün bunlar yeniden başarılabilecek ve yerine konabilecek şeyler.

Hangi süreçten geçilirse geçilsin gelecekte güzel şeyler inşa etmek için hala yeterince zaman ve umut var... Yaşanmışlıkları dünyadaki hiçbir güç unutturamaz; ancak kişi tüm bu yaşananlar karşısında pes ederse çekilen onca çile ahmaklık olarak kalır. Yaşanmışlığın anlamlı olması için, bir çaba uğruna çile çekildiği gösterilmelidir.

Eşini, ailesini ve en yakın dostlarını kamplardaki gaz odalarında ya da krematoryumlarda kaybeden ve sayısız işkenceye maruz kalan Victor Frankl tüm bu ıstırabı sonrasında, dünyadaki tek bir insana dokunabilmek için, Hayatın Anlamı'nı anlatmaktan asla vazgeçmeyerek bir yerde ıstırabını sağlam temelli bir binaya dönüştürüyor.

Yıllardır çok satanlar listesinde yer alan bu eşsiz kitabı, her yaştan okuyucu muhakkak okumalı ve hala hayatta iken umudu yitirmemeli.