Toplam yorum: 3.087.948
Bu ayki yorum: 7.635

E-Dergi

Hüseyin Derya Keçici

Kitaplar insanlığa daima ışık olmuştur. karanlıktan çıkmanın en doğru yolu okumak ve iyi donanmaktır. Her yeni bir kitap,yeni bir hayat demektir. Toplumda saygı görmek ve ahlaki gelişim sağlamak kitap okumakla başlar. Kitaplar hayatımızın rehberidir. Onlar en yakın dostlarımızdır. Onları sevin.

Hüseyin Derya Keçici Tarafından Yapılan Yorumlar

"Katy Ne Yaptı?", çocuklar için tasarlanmış ancak yetişkinlerinde okuyabileceği, kendisinden sonra yazılacak olan kitaplara ışık olmuş bir roman. Ana karakteri "Katy" adında henüz 12 yaşında bir kız çocuğu. Carr ailesinin 6 çocuğundan en büyük olanı. Annesi ölünce kardeşlerine ablalığı vazife ediniyor. Fazlasıyla hayalperest ve yeterince uçarı bir karakter. Kalbi ise tertemiz.

Katy birgün salıncaktan düşüyor ve artık bir müddet yürüyemeyeceğini öğreniyor. Bu durum onun yaşındaki biri için katlanılamaz bir şey olsa da özellikle yatalak olan kuzeni "Helen" in ona verdiği hayat tavsiyeleri, güçlü bir kimlik olan Katy'yi dönüştürmeye başlıyor. Yattığı yerden de hayata katılabileceğini ve umudun asla tükenmez bir his olduğunu öğreniyor. Ve Katy bedenindeki olgulara rağmen hislerindeki algılarla başta kendini sonra ev halkını dönüştürüyor...

Kitap ergenliğe doğru yol alan gençler için oldukça motive edici bir metne sahip. Hikayeler bölümlere ayrılmış ve her bölüm diğerinin devamı niteliğinde. Katy'yi ve ondaki gücü çok seveceksiniz. Ebeveynlerin çocukları için okuması ve okutturması gereken bir metin olduğunu düşünüyorum.
"İnsan ölür, hayal ölmez" diyor yazar "Fatih Duman"... Ne de güzel başlıyor kitabının satırlarına... Ve şöyle devam ediyor : " Analar babalar ölünce, çocuklarına miras olarak mal mülk bırakmaz sadece; bazen bir hayal bile en büyük mirastır. Ve o hayale mutlaka sahip çıkan birileri olur..." İşte kitabın özü de sözü de burada başlıyor... 13ncü yüzyıla ışınlanıyor okuyucu. Ahmet oğlu Nasüriddin Efendi yani nam salmış adıyla "Ahi Evran"la tanışıyor. Çoğumuz adını duydu belki ama kimdir, necidir bilenimiz var mı?

Hak yoluna gönül vermiş, her ne çile çektiyse...

"Allah'tandır, buna da şükür" demiş, ölüm kapısına dayansa da davasından asla vazgeçmemiş ve her şeyden önemlisi bir "hayale" inanmış bir eren Ahi Evran...

Ve kitabın yazılış amacı da bu ilim aliminin hayalini, mücadelesini ve yolunu anlatmak... Çok da güzel çok da keyifli anlatıyor... Günümüzle başlayan hikaye zaman zaman geçmişe doğru sarıyor makarayı ve Ahi Evran'ın yaşadığı dönemi tüm koşullarıyla ele alıyor.

Ahi Evran'ın yaşadığı dönem, Büyük Selçuklu devletinin var olduğu dönemler. Ahiler birliğini kuruyor gençlik yıllarında. Tek amacı, insanlara "Allah sevgisini" aşılamak ve İslamiyet'in yayılmasına yardımcı olmak... Kısa sürede bir kar topu misali büyüyor dergahı... Müridleri her geçen gün artarak çoğalıyor ve artık Evran ve beraberindekiler sadece İslamiyet için değil vatan topraklarının korunması için gerektiğinde cenk eder duruma geliyorlar... Canları pahasına davalarının adamı oluyorlar...

Yıllar geçiyor, yollar aşılıyor, yeni devletler kuruluyor... Evran gibilerin adı sanı unutuluyor belki ama kalplerde bıraktıkları iz asla unutulmuyor... Yaşam şekilleri, davaları nesilden nesile aktarılıyor... Bir Ahi Evran ölüyor belki ama başka bir kalpte yeni bir Ahi Evran doğuyor... Tıpkı onun gibi...

Yazar, geçmiş ve günümüz arasında bir bağ kuruyor ve yalın anlatımı ile Ahi Evran'ı günümüze taşıyor. Baş karakteri "Ali" ye de araştırmanın ve öğrenmenin sabrını ve güzelliğini öğretiyor... Biraz dini biraz tasavvufi havada yazılan "Ahi Evran" romanı her yaştan her kesime hitap edebilecek çok kıymetli bir eser.





Ülkemizin örf ve adetlerinde genç kızlığa adım atmış bireyler için anneleri "çeyiz" oluşturmaya başlar. Evlilik günü geldiğinde ise o çeyiz tastamam olur ve evlenen kızla yeni evine yollanır. Fakat yazar Hatice Kübra Tongar'ın kitaba adını veren çeyiz ifadesi ise "Anneler bazen kederlerini koyar kızlarının çeyizine... Bazen de kaderlerini" cümleleriyle anlam kazanır. Yazarın vurguladığı çeyiz anneden kızına kalan fikirler, davranışlar ve psikolojik yaşantılardır...

Psikoloji, Sosyoloji, Aile Eğitimi ve Çocuk Gelişimi alanlarında yazdıklarıyla ün kazanan Tongar, bu kitabında da aile bağlarının önemine dem vuruyor. Kitabın merkezine "anne ile kızlarını" alıyor almasına ancak yine de baba ve evin diğer bireylerini de olayların figürasyonu olarak kullanmayı ihmal etmiyor...

Kitabın içerisinde birbirinden bağımsız 12 farklı hikaye var. Her biri kısacık ama sıcacık.. Hikayelerin her birinde ana unsur "annesinden kalanları sırtına yüklemiş kızlar"... Bazen Rize'de bazen Siirt'te bazen de Almanya'da oluyoruz. Kimi zaman Azeri, kimi zaman Laz, kimi zaman da gurbetçi bir kadına kulak kesiliyoruz. Dertler farklı olsa da aslolan aynı. Yaşanmış travmalar ve bu travmaların gelecek nesillere olan etkileri...

Sade bir dille yazılan kitap bazen hüzünlü bazen neşeli bazen de öğretici formda ilerliyor. "Kırık Cam" hikayesi mesela, o kadar içi dolu bir anlatım ki hayata dair edinimler sağlıyor okuruna. Toplumsal farkındalığa çaktırmadan selam veriyor. "Soğan" hikayesi çağın serzenişi olan `panik atak' ile ilgili okuru müthiş bilgilendirip, doyuruyor. "Tanık" hikayesi öyle güçlü bir anlatı ki insanoğlunun yalnızlığına son veriyor. "İsmini vermek istemeyen izleyici" hikayesi ise aşırı iyi yazılmış ve çok güzel bir sonuca bağlanarak görevini tamamlıyor... Küçük küçük ama anlam dolu hikayelerin her biri çok güzel aslında. Su gibi akıp gidiyor zaman...

Toplumun kanayan ve kabuk tutmuş yaralarına değinen yazarımız Hatice Kübra Tongar'ı bu güzel eserinden ötürü tebrik ediyor ve kendisine teşekkür ediyorum...
"Söyleme Bilmesinler
Bu aşkın bittiğini
Neden beni bırakıp
Terk edip gittiğini

Yolumuz ayrılsa da
Dost kalalım seninle
Yalan olan sevgimiz
Düşmesin el diline"

Samime Sanay'ın yıllar önce seslendirdiği "Söyleme Bilmesinler", Şermin Yaşar 'ın kitabı için bir nevi çıkış noktası olmuş... İçimizden birilerini anlatan hikayelere sahip... Hikayelere diyorum ama aslında bir bütünün parçalarını anlatıyor yazarımız. Bir ailenin fertlerini konuşturuyor kitap boyunca. Sırası gelenin içsel duygularını aktarıyor satırlarında...

Emin, Ethem ve Ekrem, Kazım ile Mürüvvet'in çocukları... Hülya, Nurten ve Sevgi ise gelinleri.
Her biri kendi içerisinde duygusal çöküşlere sahip. Her birinin geçmişinde saklı yaşanmışlıklar var.

Aynı evde yaşayan iki insan gerçekten karı koca olur mu? Aynı anne babadan doğan kardeşler gerçekten kardeşlik duygusuna sahip olurlar mı? Yıllar geçse de tutkulu aşklar biter mi? Sırrı olanın derdi çok mudur? Yazar tüm bu soruların cevabını öyle doyurucu veriyor ki tek bir eksik yan kalmıyor.

"Söyleme Bilmesinler", sıkıca örülmüş görünen aile bağlarının arkasındakileri anlatan, içimizden bir hikaye. Çözülen ilmeklerle birlikte hikaye tüm gerçekliği ortaya döküveriyor.

Roman, ilk kez 1937 yılında Viyana'da Almanca olarak yayımlanır. Yazar ismi olarak ise Kurban Said adı kullanılır. Ancak çeşitli kaynaklarda yazarın bu ismi bir mahlas olarak kullandığı söylenir. Bir takım araştırmacılara göre Kurban Said, Yusuf Vezir Çemenzeminli isimli bir Azeri bürokrattır. Kimi kaynaklarda ise bu kişinin Essad bey olduğu söylenir. Bu belirsizliğin en büyük nedeni ise romanın yazıldığı dönemde Almanların Hitler dönemini yaşaması ve henüz özgür olmayan bir millete mensup yazarın fikirleri nedeniyle başına gelebileceklerden dolayı korkmasıdır. Görüldüğü üzere Ali ve Nino daha en başından dikkat çekmeyi başarmış bir romandır. Asıl üne ise 1969 yılında İngilizceye çevrilince kavuşur. Birçok ülkede en çok satanlar listesine girer.

Roman oldukça geniş bir kültür yelpazesine sahiptir. Azerbaycan tarihi ve kültürü tüm yönleriyle aktarılır. Gürcü halkına mensup Kafkaslar ve İran halkının Şiileri de kitabın içinde kendine fazlasıyla yer bulmaktadır. Ayrıca 1.Dünya savaşının öncesi ve sonrasında Bakü'nün stratejik pozisyonu, Türkler' in Anadolu'daki ilerleyişi, İranlıların mezhepsel durumları ve Bolşeviklerin işgali de satır satır anlatılmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler ışığında esas konu: Müslüman bir ailenin oğlu olan Ali Han Şirvanşir ile Hıristiyan Gürcü kızı Nino Kipiani arasındaki aşktır...

Alihan'ın ataları olan Şirvanşir ailesi toprak bütünlüğü için gözünü kırpmadan savaşmış ve can vermiştir. Ataerkil bir ailenin oğlu olması sebebiyle Alihan'da aynı duygularla yetiştirilmiştir. Fakat aşık olduğu genç kız Nino ise bir Gürcü güzelidir ve Avrupai bir tarzda büyütülmüştür. Ailesel yönden birbirinden oldukça uzak kimliklere sahip bu ikili aradaki tüm engellere rağmen aşklarından asla vazgeçmez ve yaşadıkları ya da yaşayacakları her şeye rağmen birbirlerini asla yalnız bırakmazlar..

Ali ve Nino gerçek bir aşkın nasıl yaşandığını gösteren muazzam bir romandır. Roman her yönüyle Azerbaycan edebiyat tarihinin önemli bir kilometre taşıdır. Ölümsüz bir eserdir. Okunmalı ve okutturulmalıdır.

Herkese iyi okumalar...