E-Dergi

R. Tugay Özdemir’in *Servis Dışı* adlı eseri, gerçek ile rüya arasındaki ince çizgiyi zorlayan, ürkütücü ve şaşırtıcı bir anlatı. Başka bir dünyada, bir yandan uçuşan kuğuların kanatları, bir yandan tüyler ürperten bir kurbağanın zıplamasıyla içine çekildiğimiz bir yolculuk. Yazar, içsel çatışmalar, anlam yoksunluğu ve garip bir yabancılaşma duygusuyla, modern insanın içsel boşluğunu çarpıcı bir şekilde sergiliyor. Gerçekten mi rüya gördü, yoksa delirmeye mi başladı? Karakterin ruh halini sorgulayan, fazlasıyla etkileyici bir anlatım.

Mathias Enard’ın *Savaşları Kralları ve Filleri Anlat Onlara* adlı romanı, Michelangelo’nun Osmanlı İmparatorluğu’na yaptığı tarihi ziyaret üzerinden, Rönesans dünyası ile Osmanlı’nın gizemli dünyasını birleştiriyor. Tarihi bir olaydan yola çıkarak, yaratmanın, uygarlığın ve yarım kalan projelerin simgesel anlamını derinlemesine irdeliyor. Michelangelo’nun İstanbul’a adım atarken yaşadığı içsel ve dışsal yolculuk, hem tarihi bir keşif hem de derin bir edebi düşünce sunuyor. Zengin ve şaşırtıcı bir anlatım.

Tatyana Tolstaya’nın *Öte Dünyalar* adlı eseri, insan ruhunun derinliklerine inmeyi ve modern toplumun yüzeyine tutunan gerçeklikleri sorgulamayı amaçlayan bir roman. Tolstaya, insanın içsel dünyasını, hayal gücünü ve toplumla olan ilişkisini sorgulayan bir anlatı sunuyor. Kitap, bir yandan Rusya'nın toplumsal yapısına dair güçlü bir eleştiri yaparken, diğer yandan bireyin içsel yolculuğunu derinlemesine keşfeder. Hem düşündüren hem de büyüleyici bir okuma.

Wolf Erlbruch’un *Ördek, Ölüm ve Lale* adlı eseri, ölümün karmaşık ve korkutucu konusunu çocuklara sıcak ve mizahi bir şekilde sunuyor. Ördek ve Ölüm’ün dostane ilişkisi, ölümün doğallığını anlatırken aynı zamanda kalp kırıcı bir derinlik taşıyor. Çocuklar için olduğu kadar, yetişkinlerin de düşündüren ve duygulandıran bir kitap. Ölümün hayatın bir parçası olduğunu sade bir şekilde ama zarif bir üslupla anlatıyor. Hem kalp kırıcı hem de rahatlatıcı bir okuma deneyimi.

Sarah Kofman’ın *Ordener Sokağı Labat Sokağı*, Yahudi Soykırımı sırasında yaşanan dehşeti ve kayıpları derin bir şekilde anlatan, etkileyici bir hikâye. Kofman, ailesinin yaşadığı acıları ve kaybolan babasını unutulmaz bir şekilde aktarırken, savaşın yarattığı travmaların ve insanlığın karanlık yüzünün izlerini sürüyor. Kişisel bir anı olmanın ötesinde, tüm bir halkın yaşadığı trajediyi gözler önüne seriyor. Kofman’ın felsefi bakış açısıyla harmanlanmış bu hikâye, unutulmaz bir insanlık dramı.