Toplam yorum: 3.253.600
Bu ayki yorum: 5.625
E-Dergi
solskjaer Tarafından Yapılan Yorumlar
Tibor Fischer'in *Düşünce Çetesi* romanı, felsefenin derinliklerine dalmadan önce okuru kahkahaya boğacak kadar absürd ve zekice yazılmış bir hikâye sunuyor. Eddie, bir filozof olmanın ötesinde, hayata ve düşünceye dair kişisel bir kaybeden olarak karşımıza çıkarken, Hubert'in banka soygunculuğu ve Joyclene'in geçmişi, kitapta derin bir felsefi ironiyi kucaklayan karakterlerle birleşiyor. Fischer'in ustaca yazdığı bu roman, klasik felsefi teorilerle, sıradışı bir çete kurma çabalarını birleştiriyor, okurunu hem güldürüp hem de düşündürüyor. Bu kitap, felsefenin karmaşık teorilerinin, cüretkâr bir mizah ve tuhaf karakterlerle nasıl harmanlanabileceğini gösteriyor.
Mia Couto, "Dişi Aslanın İtirafı" ile hem Afrika'nın karanlık dünyasını hem de kadınların bu dünyadaki zorlayıcı varlıklarını ustaca harmanlıyor. Mariamar’ın kaybı ve gizemli avcının gelişi, köydeki huzuru bozar; aslanlar yalnızca hayvan değil, birer simgeye dönüşür. Couto’nun büyülü gerçekçilikle harmanladığı bu öyküde, geleneksel ve modern dünyanın çatışması kadar, kadınların suskun isyanı da derinlemesine işleniyor. Hem gerilim dolu, hem de düşündürücü.
Anthony David, zihnin derinliklerine iniyor, bizi yalnızca hastalıkların değil, insan ruhunun çeşitli yönlerinin keskin hatlarıyla tanıştırıyor. Her vaka, bir insanın kaybolan gerçekliklerle nasıl savaştığını, nasıl bir içsel çöküş yaşadığını anlatıyor. David, tıbbın sadece biyolojik yönüne değil, psikolojik ve toplumsal faktörlere de ışık tutuyor. Okurken, hastalıkların ötesinde, insanın varoluş mücadelesine dair derin bir farkındalık kazanıyorsunuz. Bir bilimsel keşif gibi ama bir o kadar da duygusal.
Bu kitap, öyle bir gerçeklik sunuyor ki her sayfası biraz hüzün, biraz taşra kokuyor. Durusel, kelimelerle çok sessiz ama bir o kadar derin dünyalar kuruyor. Hayatın içindeki "küçük" şeyler, unutulmuş anılar, sıradan ama bir o kadar anlamlı kesitler... Memedali'nin varlığı ve yazarın dili, kasveti ve yaşamın özünü bulmak için bir araç gibi. Bu öyküler, hepimizde var olan o unutulmuş kökleri hatırlatıyor ama aynı zamanda unutmanın ne kadar kolay olduğunu da. Okuduktan sonra düşündüren, bırakan bir kitap.
Bu kitap, cesetlerin kimliğiyle değil, onların ardındaki insanlıkla ilgileniyor. Balıkçı kasabasındaki ceset krizinin büyümesiyle işler sarpa sarıyor ve toplumun nasıl çürüdüğünü görmek, biraz ürkütücü ama bir o kadar da gerçekçi. Cavalli, distopya kurarken insan doğasını sorgulatıyor; kışkırtıcı ve rahatsız edici. Cesetler, sadece cansız bedenler değil, insanın karanlık yüzüne de ayna tutuyor. Okurken hep bir tedirginlik var ama bitirince derin düşüncelere dalıyorsun.