Sevgibey Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bir Cem Kertiş Öyküsü:
Konuca geniş dünya, tipolojik takla yok da benzetiler, cümle kesikleri gırla, kurmacaya yeni soluklar. Eski soluklar da var, Kertişçe bakış bir yerinden yeniye çekiyor illa, hoş. Bazen hoş değil, üzerinde çok durulan, oynanan meseleler tatmin etmiyor, diyalog bir yerden sonra sıkıyor mesela. Örneklere bakalım. Kısaların arasında vasat öyküler çok, "Düğün" tuhaf kurguya yanaşıyor da rüya mamulü olduğunu belirten ithaf olmasa daha doğru algılanabilirdi, belki yazarın istediği gibi görmemiz gerekir ama gerekmez, yazar neyi nasıl görmemiz gerektiğini söyler de umursamama hakkımız saklıdır, o zaman "Estetik kâbuslara..." değil de okurun alımlayışına. Düğüne gelir anlatıcı, tokalaşır, damat soğuk duygular dükkânından giyinmiştir, eh, gelin ateş giyinmiştir, heh. İnsanlar her yerdedir, koşturan çocuklar ve zıplayan kurbağalar. Hayvanlar âlemine girmeye başlarız, Firdevs Ev'in öykülerinde de böyle geçişler vardır da o öyküler Kertiş'inkilerden uzun olduğu için daha yumuşak ve belirsizdir, Kertiş bodoslamadan girer çünkü öykünün kısalığı. Arkadaşlar masaya dizilsin için arkadaşlık, sonra muhabbet ve kertenkele, geldiği masanın rengini alır, kimle konuşursa rengi başkalaşır. Tavuklar ve horozlar piste çıkar, halay çeker. "Sonra ben de halaya kattım kendimi, azıcık rakıyla demlediğim yüreğimi az biraz çalkaladım. Arkadaşlarıma bakındım, kertenkelenin boynundaki zaman ve mekân dondurucusuna pozlar veriyordular. Gülümseşip, şakalaşıyorlardı onunla. Gördüklerim arkadaşlarımı soyuyordu. Önce her bir 'arkadaş'ımın üzerinden 'a'yı soydu, sonra 'r' de gitti ve gece bittiğinde 'ş' bile tutunamayacakmış üzerlerinde. Duyumsadıklarım onları soydukça etçil kuşlar kalıyordu yavaş yavaş, arkamı kollayanlardan geriye. Benim leşimi bekleyen akbabalar ile gezindiğimi anlayacaktım, gece bittiğinde." (s. 10) Aslanın ruhu bütün bunlara direnmeye kalkmış, anlatıcı krallığını ilan edemese de görmesi yeterliymiş her şeyi, gördükleri düşten olsa bile. Atmosfer iyi kurulmuş öyküde, figürlerin dönüşümü başarılı, iyi öykü. "Hayalet Annem"se eh, bir tuhaflık denemesi olarak dışarıda kalmalıymış belki.

Biraz daha uzun öykülere geliyoruz, Kertiş'in has öykülerine yaklaşıyoruz. Çocukluktan kalan bir eksikliğin, beyhudeliğin diyeyim, yetişkinlikte başka bir kimlikle ortaya çıktığı bu öykülerde yiten bir şeyin iki zaman dilimindeki seyrini görürüz. "Sevgibey ve Sarı Çizmeleri" şalvarlı bir ninenin torununu çizmeler konusunda uyarmasıyla başlar. Yerelliği de iyi yedirir Kertiş, Sevgibey "oğul balı"dır nineye göre, çizmelerini giydiği zaman sarı sıcakta fırtınayla yarıştığını düşünür. Çok sever o çizmeleri, ninesi kavurucu sıcağa rağmen üzerine halıları, battaniyeleri neden giyinmişse çocuk da ondan giyer. "Önce ben yıkandım. Sonra tozunu, kirini belki de kendisinden bile çok sevdiğim çizmelerim yıkandı. Ben yatağa sokuldum, çizmelerim naylon poşete ve koynuma koyuldu. Ben fırtınayı düşündüm, çizmelerim ninenin ellerini, masmavi gözlerini düşündü... İkimiz de uykumuzu uyuduk." (s. 29) Bir iki öykü sonra "Babalar Da Ağlar" geliyor, baba olmayanların da ağlayabileceğini gösterebilir, benim gözlerim doldu bazı. Kertiş'in şu iki çizgili anlatım tekniği sürekli tekrarlandığı için sıkabiliyor da bağlama iyi çekildiyse görmezden gelmesi kolay.

Daha da uzun öyküler, "Aysel ve Çiçek", Kertiş'in bu kitaptaki en iyi öyküsü "Aysel ve Çiçek"tir diyesiyim. On numara öykü. "365. Resim" ilişkilerdeki orantısızlığı usulca, perdeyi şöyle hafifçe aralayarak gösteriyor, bodoslamadan değil. İyi seri bu da. Köşeli, öykünün ovalliğini zorlayan diyalogları hariç. Kertiş'i okurum daha.

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla