"Bir taş nehre düşmeyegörsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanr, dalgalanır suyun yüzeyi. Belli belirsiz bir tıp sesi çıkar; duyulmaz bile akıntının ortasında, kaybolur uğultuda. Hepi topu budur olacağı.
Ama bir de göle düşsün aynı taş..
Etkisi çok daha kalıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peyda olur; halka tomurcuklanır, tomurcuk çiçeklenir, açar da açar, katmerlenir. çemberler çemberleri doğurur, ta ki en son çember de kıyıya vurup yok oluncaya dek.
Nehir alışkındır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır; benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla.
Gel gelelim göl hazır değildir böyle aniden dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, ta dibinden sarsmaya. Göl taşla buluştuktan sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz, olamaz." bu sözlerle başlıyor kitap.
Kitabın kahramanı Ella Rubinstein'de kendini bildi bileli durgun bir göl gibiydi.
Yazılarını gazeteden takip ediyorum yazarın ve bir Türk olması ile gurur duyuyorum.
Hemen hemen bir çok eseri yirmiden fazla dile çevrilmiş ve dünyaca ünlü yayınevleri tarafından basılmış.
Kitap roman içinde roman olma özelliğini taşıyor. Böyle bir örneği daha önce okumamıştım.
Müthiş bir kurgusu olan bu romanını okumayan kalmamalı bence, herkese tavsiye ederim..