E-Dergi

Kitap 2 kısımdan oluşuyor; ilk kısım binli yılların başında Selçuklu devleti ile İran arasındaki çekişmeler konu alıyor ve yaşananları Ömer Hayyamın gözünden aktarıyor.Tuğrul Bey, Alparslan, Melikşah, Nizamülkmülk, Hasan Sabbah gibi ünlü şahsiyetlerin yeraldığı çok akıcı bir kurgusu var. Ama ikinci kısım, 19 yy sonları -20. yy başları İran yakın siyasi tarihini anlatan bir ders kitabı adeta. Son derece ağır siyasi bir havası var ve ilk kısmla bağlantısı kopuk olmuş, yine de bir konuda hakkını teslim edeyim; Osmanlı çöküş tarihimizdeki icraatlerini iyi biliriz de , bu kez Rusya , İngiltere gibi büyük devletlerin İran üzerindeki siyasetlerinden kendimize dersler çıkarma fırsatı veriyor bu kısım. (Zaten yazarın bu kitap için anafikri de buymuş bence . ) Final kısmı eksilerini biraz olsu telafi edecek kadar güzel olmuş .Okurken ilk kısım bana 'Babilde ölüm istanbulda aşk' ı ikinci kısım da 'Limon ağacı'nı hatırlattı. Tavsiye ederim.

Kuran-ı Kerim'de olduğu gibi, vahyin elçiye geldiği anda kayda geçirilmesi şeklinde değil de , en yakın havarilerinden Barnabas'ın tuttuğu notlardan Hz. İsa'nın öğretisini ve yaşamını anlatan bir kitap. Bu yüzden incil demek çok doğru değil bence, İslami literatürdeki ''hadis'' e yada ''siyer'' e karşılk geliyor gibi. Anlatılanlar nakil de olsa, kutsal bir kaynaktan geldiği belli ve Kuran mealiyle aynı paralelde.Sadece baş kısımlarda Hz.İsa'nın dünyaya gelişi ile ilgili kısımlar biraz farklı. Son kısımları oldukça fazla felsefi .Özellikle hristiyan kaynakları ile ilgili bilginiz de varsa 3 kaynağı karşılaştırabilyorsunuz.(islami-hristiyanlık-barnabas incili) Hristiyan yada müslüman , inançlı herkesin dikkatle okuması bir ödev bence . Çok değerli bir eser ama baskıda çok fazla yazım yanlışları var,baskı ve kapak tasarımı daha iyi olabilirdi.

Dil ve anlatım oldukça güzel ve sürükleyiciydi. Aylin'in hayatı da bir o kadar ilginç ve renkli . Zaten daha önce de Füreya'yı okumuştum. Ayşe Kulin kadınları çok güzel anlatıyor bence . Tavsiye ederim.

insanı alıp başka dünyalara götüren çok buruk ama çok güzel bir hikaye. Okurken çok ağladım ama kahkahalarla güldüğüm kısımları da az değildi. ( Anlaşılan işin içinde çocuklar olunca gözyaşı da gülücük de bol oluyor.) Yazarın oldukça karakteristik ve hoş bir üslubu var, dil ve anlatımı beğendim. Konu ; hem duygu yoğunluğu ( özellikle emirin içinde yıllarca paslı çivi gibi kalmış , zamanla kangrene dönüşmüş vicdan azabını nasıl bu kadar güzel anlatmış) açısından hem afganistan coğrafyası, kültürü ve yarım asırlık siyasi tarihini bir arada verebilmesi açısından başarılı idi. Özetle çok özgün bir yapıt , yazarın diğer sivil toplum çalışmalarına bakarak şunu da söyleyebilirim ki belli de bir visyonu olan bir eser. Bin muhteşem Güneş' i henüz okumadım ama eminim Afganistan ,Taliban yönetimi , toplumsal anarşi , kadına ve zayıfa yönelik şiddet gerçeğine bir kere daha yakından bakma fırsatım olacak.Tavsiye ederim.

Baş kısımlarını daha çok beğendim, dili güzel ama siyasi olay örgüsü biraz eserden kopartıyor. Geniş bir zaman dilimine yayılmış, oldukça zengin ve renkli bir karakterler ağı var . Köprü etrafında geçen pekçok hikayeden oluşmuş gibi sanki . Okurken güzelim rumeli türküleri geliyor sanki kulağa. Tek eksisi ; o da yayınevinden kaynaklanıyor; kitabın en başında çevirmen görüşleri verilmiş , kitabı okumadan özetini veriyor. Bunu doğru bulmadım.