"..Bugün oturdum ölümü düşündüm
Bir darağacında ya da yolda yürürken
Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken.."
Şiir Ahmet Erhan'ın. Şiirdeki duygular, bizim "acılı kuşağımızın" o dönemde yaşadıkları, hissettiklerinin tam da orta yeri.
Cüneyd Demir de aynı döneme ilişkin tanıklığını, hem dönemin içinden, hem de çok sonrasında, dışından bakarak anlatmış.
Romanın içindeki "Aşk"a gelince, ülkemizde azımsanmayacak sayıdaki "Aşk Uzmanları"nın da, Cüneyd Demir'i okuduklarında, uzun uzun alkışlayacakları kanısındayım.
Romanın tekniği, kurgusu gibi konuları yetkin kişilerin değerlendirmelerine bırakarak, henüz okumamış olanlara en azından şunu söylemeyi isterim; Cüneyd Demir, sade, gösterişsiz ama çok etkileyici bir aşk öyküsünü, inandırıcı bir samimiyetle aktarmış. Romanın özellikle ikinci bölümündeki tempoya kendini kaptırmayacak bir okur olacağını sanmıyorum. Ben, ilk bölümü değişik zamanlarda, aralıklarla okurken, ikinci bölümü okumaya başladığım geceyi sabahlayarak bitirdim. Çünkü sözünü ettiğim olağanüstü ve etkileyici tempo, kitabın bu bölümünü "daha sonra okurum" deme şansı bırakmıyor.
Bu kitap yazarın ilk romanıysa, gelecekte yazacakları için çitayı çok yükseklerde bir yerlere koyduğunu ve bundan sonra işinin hiç kolay olmayacağını da hatırlatmak isterim.