Düğümlere Üfleyen Kadınlar çok hoş bir kitap. İlginç bulduğum noktaları sıralayacak olursam:
? Bu kitap, yazarın ilk kitabı Muz Sesleri’nden farklı. Daha uzun ama daha kolay bir dili var. Anlatımı ve olaylar örgüsü daha net ve akıcı. Biraz uzadığı ise söylenebilir.
? Hikaye Tunus’ta başlıyor, devrimde olduğu gibi, ama yine Tunus’ta bitiyor.
? Yazarın ortak noktası ve belli ki yarası, Filistin. Beyrut’a dokunmadan edemiyor. Ha bir de Filipinli kadın mülteciler yine var. Yazılarında olduğu gibi Ece Hanım, mülteciliğin yaralayıcılığını vurguluyor.
? Bu kitapta zaten hep kadın karakterler var. Ama mesajlar hep erkeklere yapılıyor. Vurucu, çarpıcı mesajlar.
? Aslında hikayede tek bir kadın var; bu kadının ise üç parçası var: Amira (şehvet-duygusallık), Maryam (akıl-erkeklik) ve Madam Lilla (Bu karakterin de üç ismi var: Madam, Esma ya da Samira. Onun karakterinde tüm olması gerekenler var.) Tüm kadınlarımızın isimlerinde “a” ve “m” harfleri mevcut ilginç bir şekilde. Onları bir araya getiren ya da bir kadını üçe bölen, anlatıcı karakter bir Türk kadın gazeteci. İsmini bilmiyoruz muhtemelen Ece hanımın kendisi.
? Teknik olarak da hoş olan kitabın bitişi de enteresan. Son bölüm hikâyenin gerçekte bittiği ya da bitmesi gerektiği gibi bitmiyor; son bölüm yazarımızın iyimser kurgusuyla bitiyor. En çok hoşuma giden noktası da bu oldu kitabın. Kötü adam Anwar öldürülmek isteniyor kadınlarımız tarafından. Ama son bölümde yazarımız kıyamıyor ve öldürmüyor adamı. Ama aslında ölüyor. Kadınlar kazanıyor.
? Yine erkekleri temsilen konuşturulan, o da sadece mektupla, erkeğin ismi Muhammet. Burada da mesajlar var. En iyisi ise;
“Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgârına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek de tamir olmayız.”