Toplam yorum: 3.082.178
Bu ayki yorum: 1.858

E-Dergi

beraslan_ Tarafından Yapılan Yorumlar

27.01.2014

Düğümlere Üfleyen Kadınlar çok hoş bir kitap. İlginç bulduğum noktaları sıralayacak olursam:
? Bu kitap, yazarın ilk kitabı Muz Sesleri’nden farklı. Daha uzun ama daha kolay bir dili var. Anlatımı ve olaylar örgüsü daha net ve akıcı. Biraz uzadığı ise söylenebilir.
? Hikaye Tunus’ta başlıyor, devrimde olduğu gibi, ama yine Tunus’ta bitiyor.
? Yazarın ortak noktası ve belli ki yarası, Filistin. Beyrut’a dokunmadan edemiyor. Ha bir de Filipinli kadın mülteciler yine var. Yazılarında olduğu gibi Ece Hanım, mülteciliğin yaralayıcılığını vurguluyor.
? Bu kitapta zaten hep kadın karakterler var. Ama mesajlar hep erkeklere yapılıyor. Vurucu, çarpıcı mesajlar.
? Aslında hikayede tek bir kadın var; bu kadının ise üç parçası var: Amira (şehvet-duygusallık), Maryam (akıl-erkeklik) ve Madam Lilla (Bu karakterin de üç ismi var: Madam, Esma ya da Samira. Onun karakterinde tüm olması gerekenler var.) Tüm kadınlarımızın isimlerinde “a” ve “m” harfleri mevcut ilginç bir şekilde. Onları bir araya getiren ya da bir kadını üçe bölen, anlatıcı karakter bir Türk kadın gazeteci. İsmini bilmiyoruz muhtemelen Ece hanımın kendisi.
? Teknik olarak da hoş olan kitabın bitişi de enteresan. Son bölüm hikâyenin gerçekte bittiği ya da bitmesi gerektiği gibi bitmiyor; son bölüm yazarımızın iyimser kurgusuyla bitiyor. En çok hoşuma giden noktası da bu oldu kitabın. Kötü adam Anwar öldürülmek isteniyor kadınlarımız tarafından. Ama son bölümde yazarımız kıyamıyor ve öldürmüyor adamı. Ama aslında ölüyor. Kadınlar kazanıyor.
? Yine erkekleri temsilen konuşturulan, o da sadece mektupla, erkeğin ismi Muhammet. Burada da mesajlar var. En iyisi ise;
“Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgârına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek de tamir olmayız.”
19.10.2013

Açıkçası sonuç olarak baktığınızda iktidara yakın duran bir perspektiften yazılmış gibi durmakla beraber çok önemli, isabetli tespitleri de ihtiva eden bir kitap. Bu kadar sıcak olayları ele almak riskli bir durum neticede. Ama başarılı bir kitap, hakkını teslim etmek lazım.
İki bölümden oluşan kitabın ilk kısmı (Cemil Ertem), daha çok son dönem Türkiye'mizdeki gelişmelerin daha çok ekonomik alt yapısını anlatıyor. İkinci kısımda ise yine ilginç bir isim Markar Esayan yine son dönemi, Kürt Sorunu, azınlıklar, Gezi olayları ve muhalefet ekseninde geniş ve derin bir yelpazeden ele alıyor... Özellikle Markar Esayan'ın bazı tespitlerinin altını çizmekte fayda var. İyi bir Türkiye fotoğrafı çektiğini söyleyebilirim. Ancak şunu belirtmeliyim ki, yazarımız bu kısımın başlangıcında ilk olarak azınlık konusunu ele almış. Bu noktada diğer konulardaki objektifliğini koruyabildiğini söylemek zor (ki bunu da anlaşılır görüyorum açıkçası). Her ne kadar çoğu doğru bilgiler olsa da tarihi olumsuzlamak için cımbızla çekilen tarihi olaylar yine aynı tür tarihçilerden alıntılarla alt alta dizildiğinde (ne kadarı doğru olursa olsun) pek de inandırıcı ve samimi olmuyor açıkçası. Onun dışında son 100 günün -diyelim- aynasından 100 yılın portresinin başarılı bir şekilde çizildiğini söylemek mümkün. Her halükarda okunmalı...

(Not: Kitabın baskı kalitesi, kapak tasarımı çok iyi. Etkileşim Yayınlarına da teşekkür etmek lazım...)
20.08.2013

Or’da Kimse Var mı? Kıymeti pek de bilinmemiş, geçtiğimiz ve yaşadığımız yüzyılın müstesna münevverlerinden biri olan Alev Alatlı’nın adeta bir haykırışı gibi. Yazar, Türkiye’ye ayna tutuyor, daha çok insanımıza. O kadar çok düşünce ve tespitle karşılaşıyorsunuz ki, nevrinizin dönmemesi mümkün değil. “Neden bu haldeyiz?” diye soran her memleket sevdalısının mutlaka okuması gereken, okuduğuna da pişman olmayacağı bir kitap bu.

(NOT: Kitabın bizim için anlamlılığı ne kadar tarih, sosyoloji (ama özellikle sosyoloji), psikoloji, antropoloji, felsefe (ciddi anlamda felsefe), ilahiyat biliyor olmamızla doğru orantılıdır.)

Yaşasın Alev Alatlı!

Kitaptan…
“‘Her şeyin bomboş’ olduğuna karar veren bir toplum, hangi ülküyü ciddiye alabilir? Sosyalizmi mi? İnsan haklarını mı? Düşünce özgürlüğünü mü? Mükemmeliyetçiliği mi? İslamiyet’i mi?”

“Sağlıklı toplum, insanın insanı sevme, yaratıcı çalışma, aklını ve nesnelliğini geliştirme, yapıcı güçlerinin bilincinde olan bir benlik duygusuna sahip olma kapasitelerini geliştiren bir toplumdur. Sağlıksız toplum karşılıklı düşmanlıkları körükleyen, insanı başkalarının kullandığı ve sömürdüğü bir eşyaya, bir otomatona dönüştüren, inançsızlığı yaratan toplumdur!”
29.04.2012

Yine İstanbul’u bir Elif Şafak kitabında görmek beklediğim bir şeydi de o hazin sonun tam da iki kıta arasında (Arafta) yaşanması tokadı yapıştırıverdi suratıma… Tercüme edilişi ruhunu yontsa da, gene aynı kalemden çıktığı çok belli Araf’ın. Kendi adıma çıkardığım tema diğer kitaplarına yakın olsa da: “Herkeste senden bir parça gömülüdür!” Abed ise bana en yakın olanıydı karakterlerin. Neticede oku oku, beğen. Oku oku, şaşır!
(Sayfalarca notum oldu hem bu da cabası, tapılası cümleler : )
01.02.2012

Pinhan, çok farklı… Zamansız ve –genellikle- mekânız bir dünyadasınız. Tabi Istanbul hariç… Çünkü Istanbul olmalı, hep kalmalı dimağlarda; durmalı, vurmalı… Pinhan’da ürpermek var çoğu zaman… Çoğumuzun anlamayacağı tonlarca kelime fakat buna rağmen hissedilen garip bir ruh var. Bu kitapta zincirleri kırma, ezberleri bozma cesareti var... Ölümsüzlük var, anlayana… Büyü var, büyü… Oku, gör!