Beni sarıp sarmalayacak ,karakterlerin yaşadığı her duyguyu ruhumda hissettirecek bir Livaneli romanı olacağı düşüncesiyle sipariş etmiştim bu kitabı ancak beklentilerimin biraz altında buldum. (Yorumun buradan sonrası romanın içeriği hakkında detaylı bilgi içermektedir.)
Bu kitapta beni en çok rahatsız eden nokta karakterin kardeşinin hikayesini anlatırken her bölümde en heyecanlı yerde kızın uyuyakalması, dolayısıyla da hikayeye ara verilmesiydi her seferinde. Bu nokta beni asıl amaç olan bir sonraki bölümü okumak için heyecanlandırmanın yanında bir miktar rahatsız etti çünkü 1-2 kereden sonra sırf heyecan katsın diye zorlama bir biçimde hikayenin böyle kurulduğu düşünmeye başladım.
Kitabı beklentilerimin altında bulmamdaki bir diğer sebep ise ana karakter dışındaki karakterlerin iç tasvirlerinin oldukça yetersiz oluşuydu. Romanın kahraman anlatıcı bakış açısıyla yazılmasının diğer karakterlerin ruhsal betimlemelerinin yapılmasını imkansız kılmasının yanında diğer karakterlerin iç dünyaları minimal olaylarla anlatılsaydı Arzu'nun, Ali'nin ve Muharremin yaşadıklarını içselleştirmemiz ve onları kitapta bahsi geçen birer obje olarak değil dramları ve sevinçleri olan birer karakter olarak görmemiz daha kolay olabilirdi. Her kitap her insanda farklı şeyler hissettirir ancak ben bu kitapta bazı karakterlere yabancı kaldım. Arzu'yu bir insan olarak görebilseydim ölümünden hüzün duyabilirdim , kocası Ali'yi tanısaydım onun acısını paylaşabilirdim ya da bir zihinsel engelli olan Muharremin gözlerinde uçlarda yaşadığı duyguları görebilseydim onu sempati duyabilirdim.
Kitabın sonu ile ilgili düşüncelerim pek çok kişininki ile benzer aslında; son bölümü okuduğumda güzel bir hikaye dinlerken bir anda -tabirimi hoşgörün- 'yangın çıkmış,yanmış, bitmiş, kül olmuş işte amaan.' diye bitirilmiş gibi hissettim. Ahmetin kendini anladığı anlarda yazar sigara molası vermiş, döndüğünde de hikayeyi avukat arkadaşı tarafından bitirilmiş halde bulmuş gibi bir hava var son bölümde.
Kitabı bitirdiğimde aklımı karıştıran bir nokta ise kitabın başlarında bahsedilen – o güzeller güzeli Olga’nın yaptığı zalimce şey’i son sayfaya kadar beklesem de göremedim. Olga karakteri bende suçsuz ve masum bir izlenim oluşturdu. Mehmet’i şikayet eden Olga değildi ve isteyerek hiçbir kötülük de yapmadı Mehmet’e, sadece Mehmet onu yeniden bulduğunda Olga kendini kaybetmişti. Livaneli kitabın başından itibaren Olga’nın yapacağı Mehmet’i uçuruma sürükleyen bir olay aramış ama kitabın ortasında . Olga masum bir meleğe dönüşüvermiştir. Belki de zamanla Olga’yı yazar da sevmeye başlamış ve ona kötü bir davranışı konduramamıştır kim bilir.
Bu birkaç nacizane olumsuz eleştirimin yanında kitabın güzel yönlerinden de bahsetmek isterim. Kitabın dili oldukça sade, edebi bir dil ve yoğun tasvirler arayanlar için oldukça basit gelebilecek dili kitabın geniş kitleler tarafından severek okunmasını sağlıyor. Olayların birbirini bağlanışı kitabı bir okuyuşta bitirmenizi sağlıyor; elinizden bıraktığınız an yeniden almak için vakit kolluyorsunuz ve 1-2 gün içinde son sayfada buluyorsunuz kendinizi. Kitabın başından itibaren –belkide psikoloji ile ilgim olduğu için- kendini hiseettiren karakterdeki ruhsal hastalık yine de sizi büyük ölçüde şaşırtıyor. Özetle, belki hareketli Bodrum sahilleri için uygun olmasa da sakin bir ‘sahilde’ okunacak ideal bir kitap, bir yorumunda da dediği gibi ;)