Toplam yorum: 3.078.622
Bu ayki yorum: 5.500

E-Dergi

kaşif Tarafından Yapılan Yorumlar

09.09.2005

Aslında Türkiye'nin birçok yerinde aynı manzarayla karşılaşabilir ve bu kitap gibi yüzlerce kitap hazırlayabilirsiniz.
Bu kitapta öğrencilerin kültür, algı, soyutlama, mantık yürütme, yorum yapma ve hayallerinin görüntüsü ortaya çıkmaktadır.Bence burada sadece eğitim sistemimiz suçlanmamalı.İLK EĞİTİM OKULDA DEĞİL AİLEDE BAŞLAR.
08.09.2005

Han Duvarları'nın bir farklılığı vardır bilir misiniz?

Han Duvarları şiirinde iki ayrı tarz vardır:Bir yanda koşma tarzı diğer

yanda nesre yaklaşan bir şiir tarzı.Bunlar da iki kısımı temsil eder:

Anadolu insanı ve İstanbul insanı.Bu bir İLKTİR.Şair bu şiiri 1923

yılında Kayseri'ye öğretmen olarak giderken yolda edindiği düşüncelerle

yazmıştır.
Han Duvarları, bir çerçeve şiiridir.

On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben

Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben

Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben

Bu koşmanın çerçevesidir aslında Han Duvarları.Maraşlı Şeyhoğlu

Satılmış da gerçekte Balkan Savaşları'nda, Birinci Dünya Savaşı'nda,

Milli Mücadele'de savaşmış, acı çekmiş, yorulmuş Türk askeri'dir.
İlklerden birisi Faruk Nafiz unutulan Anadolu insanını

hatırlamasıdır.Uzaktan değil de gerçekçi olarak Anadolu insanını ve

Anadolu'yu tasvir eder bu şiirde.
Çoban Çeşmesi ve Han Duvarları Lise müfredatında okutulan iki şiiridir

Faruk Nafiz'in.Ama Kıskanç adlı şiirini duymayanımız yoktur herhalde:

Kıskanç
Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur,sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
..........




07.09.2005

Ziya Osman Saba'nın en büyük özelliği nedir?

Onun en büyük özelliği içindeki düşünceleri olduğu gibi aktarmasıdır.Hiçbir edebi sanat kullanmadan, günlük konuşma dilindeki kelimelerle anlatır içindekileri.Saf, arı, temiz bir Türkçe...

Bir başka özelliği de içindeki sevgidir:
DİLEK
Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi...
Bu bahar gününde, dertliyi, ümitsizi.
Terfi etmiş memur, sınıf geçmiş öğrenci,
Kadını, erkeği, yaşlısı, genci,
Bir bayram sevinciyle, kolkola, sokaklarda.
Su başlarında, ağaç altlarında, parklarda
Sevgililer, baş başa, muratlarına ermiş.
Çocuklar, el ele, bir halka oluvermiş.
Görmek isterdim camlardan, odalarda otumuş,
Radyoyu açmış, küçük sofrayı kurmuş.
Yol, meydan, dere, tepe, dağ, bayır, kır...
Vapurlar, limanlarda, yola çıkmaya hazır.
Gazinolar, plajlar, sinemalar açık.
Her dilde bir şarkı, her dudakta bir ıslık.
Ne yoksul ahı, ne dul hıçkırığı, ne hasta iniltisi,
Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi!..

Eskiden erenlerimiz dinimizi Anadoluya ve Balkanlara hep sevgiyle yaymışlar.Belkide Saba da bilinçli olmayarak bu eski geleneğimizi tekrar diriltmiştir.
"SEVDİĞİMİ DEMEZ İSEM SEVMEK DERDİ BENİ BOĞAR"
YUNUS EMRE

Bazen de Saba, hayatımızda çok sıradan gördüğümüz şeyleri yüceltir:

NEFES ALMAK

Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

Çocukluk yıllarına dönmek ister bazen:

GEÇEN ZAMAN

Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?

Bunu uzatmak mümkün.Fakat siz de sevgiyi tatmak istiyorsanız mutlaka bu şairin şiirlerini okuyun, okutun...




06.09.2005

Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın!
Yunus Emre
İnsanoğlu ölümden hep korkmuştur.Onun için sonsuza ulaşmak, herzaman yaşamak ister.Tanrı ve ahiret imanı insanı rahatlatır.
ŞAŞIRDIM KALDIM
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.

Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibine zulmet.

Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet.

06.09.2005

İspanyolların ele geçirdiği başkent Cuzco,(Kitapta bulunmayan bir bilgi vereyim:Cuzco yerli Quechua dilinde göbek bağı anlamına gelir ve zamanında İnkaların yaptığı bütün yollar-bütün yollar Roma'ya çıkar hesabı- Cuzco'ya çıkarmış.) buranın gerçek sahipleri inkalar tarafından yaklaşık ikiyüzbin asker ile kuşatılır.İspanyol yağmacıların(Konkistadorların) sonu mu gelmişti acaba?
Bu kitabın çevirmeni Nihal Önol.Açıkçası ilk kitaptaki kadar özenilerek yapılmış bir çeviri gibi gelmedi bana.Ufak tefek yanlışlar gözardı edilebilir fakat bazen çok rahatsız edici olabiliyor.İlgililerin dikkatine!