‘Sevenler için zaman yok olur, çünkü aşıklar sevdiklerine vermek için kalplerini sökmüşlerdir; kendi sevgilileri olmayan binlerce erkeğe ve kadına duyarsız olmaları bundandır; korkmadan rahatça ağlamaları umutsuzluğa düşmeleri bundandır.’
Alev, insani aşktan ‘Mutlak Aşk’a giden yolda bir arayışa çıkıyor. Ki tabın ilk satırından itibaren kelime kelime izini sürünce hâlâ kanayan bir ‘yar(a)’ yı karşımızda buluyoruz. Yazarın yanmaya isteği bitmeyen bir senfoni sanki, hâlâ o derin yarası kanıyor.
Bu acı ile cebelleşiyor. Bittiğini ima etse de, acısını inkar etse de aşk onun için hâlâ maşuk (Alia’m) dedirtecek yerde.
‘Aşk, yaşam karşısında alınan bir yenilginin inkarı olduğunda, seni, yenilgimi inkar edemeyecek kadar çok sevdim. ihanet, hakkında düşündüğümüzde kendimize ihanet ettiğimiz görünmez bir düşmandı. Yanlışı doğru yorumlayabilirdik; ama ya gerçek?
Hangi yorum sarabilirdi ki gerçeğin yaralarını?’