Ağlayarak bitirdim ve yazacak kelimeleri arıyorum.Silip silip tekrar kuruyorum.Ne desem nasıl anlatsam bu kitabı... Oğuz Atay'ın anısına..Oğuz Atay'a saygıyla..
Mükemmeldi.. Hatta ötesiydi. Başladığım andan itibaren bir dakka sıkılmadan aktı sayfalar..Anlatım, üslupp hele de kurguu.. Hakan Günday..
Kitabı okumayı hep ertelemiştim. Bilmiyorum neden! Belki de korktum anlayabileceklerimden.Ve korktuğum başıma geldi.. Ben böyle boşluğa düşmemiştim.
Derda'nın yüksek lisans tezinin Marquis de Sade olması kadar manidar hiçbir şey görmedim.
Derda'nın Derda'ya mektup yazması kadar romantik..
Derda'nın babasına attığı yumruklar kadar haklı..
Derda'nın profesörlüğü hakettiği kadar..
Bezir'in ölümünden Regaip'e kadar..
Rahime'nin saf ölümü kadar..
Çarşafın kapatamadıkları kadar..
Bilemiyorum Az kadar, çok kadar.
Oğuz Atay kadar.. Belki de bu kurgu hepimiz kadar gerçekti..
Ve son olarak iki alıntıyla bırakıyorum yorumumu.. Yorumsuz kalarak..
''Bak'' dedi. ''Seni buldum.Neymiş adın,biliyor musun?''
Güldü.Kitabın kapağındaki ilk kelimenin üzerinden parmağıyla geçerek,''Oğuz..'' dedi.Sonra da ikinci kelimeye dokundu.
''Atay.. Oğuz Atay..''
****
Çünkü her hareketin nihai sonucu acıydı ve belki de ,insanoğlu bunu bilse, hiç doğmazdı.Belki de daha kötüsü, bütün bunları bilse de doğmaya devam ederdi.Ne de olsa, insandı ve doğası gereği arsızdı. Doğmak için her şeyi yapardı.Gerekirse karnından çıktığı annesinin leşini doğumhanede bırakır, hatta dünyaya ikizine yapışık bile gelir, ama yine de doğardı...