Rind ve Zahid Hakkındaki Yorumlar

abuhayatabuhayat 21.08.2009
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
rind ve zahid i okuyanlara sadi nin bostanını da tavsiye ederim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Ahmet Özdemir 26.04.2009
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitapta özellikle "Sanat Konuşmaları" ve "İlim ve Ümmilik" konuşmaları bölümleri çok etkileyici.

Kitap Fuzili'nin büyük bir sanatkar ve tasavvuf ehli olduğunu çok net ortaya koyuyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
ilkersakaryali 11.07.2008
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
‘Zahid’ kelimesinin tasavvufî terminolojideki anlamı biraz olumsuz biçimde “ham sofu, çiğ tavırlı dindar, dinin özünden ziyade şekilciliğiyle ilgilenen kişi, dediğim dedik bir dayatmacı”yı karşılar. Pişmek kelimesini hiç tanımamış, bilge tecrübelerden uzak, arif ve âşıklığın ne demek olduğunu anlamayacak kadar bağnaz ve dini dış görünüşünde göstermek üzerine tavizsiz hareket eden, daha giysi ve suretinin şeklinden başlayarak kendini zahire kaptırmış bir tiptir. Onun kendince doğruları vardır ve bunlardan taviz vermek, haşa dinden çıkmak gibidir. Muhtemelen böyle bir kişi dini temsil ederse din korkulacak bir yapıya sokulmuş, zahid de o evvelki güzel ve sevecen anlamını bırakıp asık suratlı, soğuk bir kılığa bürünmüş olur ki eskiler ona ‘’kaba sofu” derler
Rindlik düşüncesi Divan şiirinde bir mazmun olarak hep özenilen bir davranış biçimi olagelmiştir. Şairler kendilerini bir rind olarak değerlendirirler ve güya dünyaya bir pul kadar değer biçmezler. Rind, serbest tavırlıdır, içkiden, sevgiliden, zevk ü safadan nasipdar olmak ister. Böyle yapmakla kulluğunu yerine getirmiş, cenneti kazanmış olacaktır.
işte bu iki düşünce'nin aslında ifrat ve tefrit olduğunu daha iyi hangi kitap, daha iyi hangi büyük şahsiyet hikayeleştirebilir ki...tek kelime ile mükemmel.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (22)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
KARTALİST_58 04.02.2009
Tasaavvufun sembollerle anlatıldığı bu eseri okuyunca insan, farkında olmadan kendini tasavvuf yolculuğunda buluyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
Vedat Memiş 23.12.2008
bu kitap ile ilgili iskender pala'nın yazısını okumanız için aşağıya yazıyorum.
"Fuzulî üstadın Fars diliyle yazdığı Rind ü Zahid adlı bir kitabı vardır. Zahid bir baba ile rind bir oğlun seyahat hikâyesinin anlatıldığı eserde zahir ile batın, sevap ile günah, mağfiret ile masıyet, hakikat ile mecaz, suret ile derun gibi zıt fikirler tartışılır.
Zahid, dinin emrettiği şekilde yaşayan ve bakış açısını dine göre düzenleyen bir kişilikte olup görünüş (temsil), sevap (vicdan), mağfiret ve hakikati savunurken rind hep onun dediklerinin tersini yapar, meyhaneyi över, hakikati mecazda görür (sembollere sığınma), batın (kişisellik) yanlısıdır, babasının günah saydığı şeyleri çekinmeden işler vs. Ona göre mademki dünya fanidir, öyleyse fanilik diyarında akıllı ile deli birdir. Denizin dibinde durduktan sonra inci tanesi veya taş olmanın ayrımı yoktur. İyilik, kötülük mefhumu ortadan kaldırıldığında da meyhane ile mescit arasında fark kalmaz.

Rindlik düşüncesi tarikatların ortaya çıkış ve yayılma çağında eski İran'a ait Pers-Zerdüşt kültürünün etkisiyle tasavvufa sızmış olup zamanla bazı sufi düşüncelerinin kalendermeşrepliğe meyleden bir yapı kazanmasına yol açmış, dini bütün müminlerin tavırlarını küçümseyen bakış açılarını üretmiştir. Batınî-Melami meşrepli sufiler tarafından benimsendikten sonra kendine bir özgürlük alanı da oluşturmuştur. Buna mukabil Sünni tarikatlarda revaç bulmadığı gibi temsil de edilmemiştir. Ancak gerek klasik şiirdeki tasavvuf neşvesi, gerek Batınî tarikat nefeslerindeki semboller dünyası, hemen her şairin kendini zahid (= kaba sofu, zahir ehli, dış görünüşü önemseyip dini sakaldan cübbeden ibaret gören) kimliğinin dışında bir rind olarak görüp göstermesine kapı aralamış, şiirlerde zahid tiplemesi, neredeyse koyu dindar bir insan portresine büründürülüp alaya alınmıştır. Buna divan şiirinin güzeli en güzel, çirkini en çirkin gösteren mükemmeliyetçi tavrı da çanak tutmuş, yüzyıllar boyunca şairler zahidi kötüden kötü, rindi ise iyilerin iyisi yapabilmek için -kasıtlı veya gaflet ile, bilerek veya saf kalplilikle- çırpınıp durmuşlardır. Şimdi o beyitlere bakanlar rind ile zahidi kanlı bıçaklı sanabilirler. Çünkü zevk ehli olup dünya nimetlerine sırt çevirmeyen pek çok şairin kendilerine günah fikrini hatırlatan her kişiye "zahid" damgası vurmaları gayet kolay idi. Üstelik kendisine günahı hatırlatan adam da kamil bir mümin olmayıp eksiklerle (mevki ve makam hırsı, sakal-cübbe kaygısı, dış görünüşe önem verme, cenneti anlatmaktan ziyade cehennem ile korkutma vs.) doluydu. Sonuçta rind şair, dinin kurallarına uymakla birlikte riyakârlığı her halinde ortaya dökülen miskin ve zavallı bir adamın imanını taşımak yerine kendini açıkça ortaya koyarak "İç bade, güzel sev, var ise akl u şuurun" makamında pervasızca bağırmayı yeğledi. Tabii iş bununla kalmadı; ötekinin eksikli olması, berikinin sesini yükseltmesine de daima fırsat tanıyordu. Artık dünyaya itibar etmediğinden, olayları gönül gözüyle görüp değerlendirdiğinden, her türlü baskıya karşı çıktığından, disiplin ve kural tanımadığından, bütün bunları da yenilikçilik, ilerleme ve hoşgörü adına yaptığından bahisle herkesi kendisine imrendirmekten geri durmadı. O kadar ki, bu sahte tavır, zamanla dinin kurallarına uymamayı telkine kadar (Harabat ehline duzah azabın anma ey zâhid) vardı. Hatta dinin emrettiği zekatın içki cinsinden verildiği, veya illa zekat verilecekse içkinin de zekatının verildiği diyarlara gitmeye özenildi (Zekat-ı mey verilir bir diyare dek gideriz).

Bütün bunlar olurken rind hep aktif idi; elinde kalem, iletişim kuruyor, anlatıyor, yazıyor, insanları öyle etkiliyordu. Zahid ise hep sünepe idi; büyük bir cahillik içinde yalnızca din kitaplarına gömülmüştü ve başını kaldırıp çevresinde dönen oyunları görebilecek durumda değildi.

Rindler ve zahidler gökkubbenin altından hiç kaybolmadılar!.. Biri hâlâ Ömer Hayyam, diğeri hâlâ Cinci Hoca rolünde... Ve toplum vicdanı, kalem ve iletişime sahip rol modellerin sahteliğini idrak etmediği sürece zahid daha çooook dayak yer!.. "
Semender

Klasik şiirimizde rindlik düşüncesini anlatan sayısız beyit bulunabilir, hemen her şairin farklı bir rindlik tanımı olduğunu anlayabilirsiniz. Bana göre en isabetli tanımlardan biri Muallim Naci'nin şu beytinde gizlidir:

Hayli dem pûşîde oldun ben gibi bir âteşe
Ey abâ-pûşum semendersin ki sûzân olmadın
Şöyle de demek olur: Ey sırtı abalı dolaşan! Nice zamandır benim gibi bir ateş topuna yakınsın (benim ateşimi taşıyorsun), ama yanmıyorsun!.. Yoksa semender dedikleri sen olmayasın?!..
Burada rind, "aba-pûş (abaya bürünüp kendini gizleyen)" kelimesinde gizlidir. Çünkü bütün düşüncelerini, bütün görüntüsünü, bütün fikirlerini örtüp kendine saklayarak dünyayı hiçe sayan rind, bir aba içinde yaşar. O aba onun için bir zırhtır ve dünya ile alakasını (dünya nimetlerine düşkünlüğü) keser. Rindin o zırhında (abasında) gerektiğinde bir ateşi örtecek manevi güç vardır. O güçten dolayıdır ki parmakla gösterilip imrenilir.
Beyit şiirsel anlamıyla, bizim dikkatimizi iki hususa çeker: İlki, şairin aşktan dolayı salt bir ateşe dönüştüğü (çünkü bu derece şiddetli ateş ancak o derece güzel bir sevgili uğruna yanmakla olur), ikincisi de semenderin bir aba ile ateşi kuşatıp kendini koruduğudur. Semender (batıda salamandr), ateşe girdiğinde bir sıvı salgıladığı için yanmayan, denize girdiğinde de batmayan efsanevi bir hayvan imiş. Güya salgıladığı sıvı bir zırh, bir aba gibi bedenini kaplar ve temas ettiği ateşten etkilenmezmiş.






Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
cemkursad 02.11.2008
Cok begendim, oldukca etkilendim. Rind'in yaklasimi ilk bakista yuzeysel delse de sayfalar ilerledikce engin bir derinlige sahip oldugunu okuyorsunuz.. Ilahi sarapla mest oldugu "meyhane" ziyareti ise bambaska bir lezzette. Okuyun..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla