Müellifi sehl-i mümteni ile yazdığı Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa eserinden ve Mecelle'ye katkılarından ötürü sever, saygı duyarım. Bir tarihçinin birinci görevi objektif olmaktır, Cevdet Paşa zaman zaman Yusuf Kamil Paşa için yazdıklarında görüldüğü ve buna dair İbnülemin Mahmud Kemal tarafından Son Sadrazamlar eserinde haklı olarak eleştirildiği ve hatta nimetini gördüklerine neredeyse hainlik etmekle itham edildiği üzere bu konuda kusur etmişse de ilim adamlığı kadar tarihçiliği ile de temayüz etmiş büyük bir kültür adamıdır. Bir Bursa gezisinde Fuad Paşa'yla beraber neredeyse ayaküstü ilk Osmanlıca gramer kitabı Kavaid-i Osmaniyye'yi yazmış olmaları o ali zatların değerini gösterecek bir misaldir. II. Abdülhamid'in isteği üzerine ve ona hitaben yazılan bu kitapta Ahmet Cevdet Paşa Abdülmecid döneminin son ve Abdülaziz döneminin ilk yıllarını anlatırken kendisinin Bosna ve başka yerlerde deruhte ettiği çeşitli özel görevleri de anlatıyor. Kitabın Abdülmecid dönemini anlatan bölümü çok başarılıdır ve bir çok tarihçinin eserlerinde kendisinden alıntılar yapılmıştır. 19. yüzyılın ortasından itibaren İstanbul'a yerleşen Mısır'lı zengin ailelerin getirdiği müsrif ve alafranga yaşam biçimini "Elhasıl Mısır döküntüleri İstanbul ahalisinin ahlakını bozmayla devlet ve millete azim zararları dokundu" diye eleştiren paşa İbnülemin'in kendisi hakkındaki eleştirisini bir kez daha haklı çıkararak Fuad Paşa'nın vefatı için de "Fuad Paşa’nın cenazesi Dersaadet’e getirilip müheyya olan türbesine götürülürken sanki bir alafranga alay gibi herkes gülüyordu. Lakin o sırada “Allah taksiratını affetsin” diyenler çok idi. Rahmet ile yad edenler de var idi” yazmaktadır. Bu vesileyle İbnülemin ve Fuad Paşa'dan da bahsetmişken Son Sadrazamlar'da okuduğum bir vakayı hatırladığım kadarıyla aktarayım; ben Fuad Paşa'yı kusurlarına karşın seven ve onun büyük bir devlet adamı oluşu yanısıra samimi bir müslüman olduğuna kanaat getirip onu rahmetle ananlardanım.
Sadrazam Fuat Pasa mizah duygusuyla meshurdur. Diger buyuk devletlerin Girit'in Yunanistan'a verilmesi konusunda Osmanli devletine baski yaptigi bir donemde kendisi hariciye naziri iken bir Avrupa baskentinde aksam yemeginde devlet adamlarinin katildigi bir yemege o da istirak eder. Girit'in fethi 25 yil surmus ve 100 bin cana malolmustur, Osmanli devleti bu yuzden Girit'ten vazgecmek niyetinde degildir. Yemek sirasinda Rus cari, carice ve Fuat Pasa yanyana otururlar. Masada fransizca konusulmaktadir. Yemekten sonra cay ikram edilirken Fuat Pasa'nin caya seker atmadigini goren carice "seker sevmez misiniz mosyo" diye sorar, Fuat Pasa da "severim ekselanslari, yeter ki candi olmasin" diye cevap verir. Candi fransizca "nebati seker" demektir. Fuat Pasa'nin Girit'in en buyuk sehri Kandiye'den kinaye ile bu sozu soyledigini anlayan car kahkaha atar ve "merak etmeyiniz mosyo, bu aksam size kimse Girit'ten soz etmeyecek" der.