Cehennem Dağı Hakkındaki Yorumlar

gokhanover
27.09.2015
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Akıcı ve Güzel bir kitap
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
ONUR HOCA
12.09.2020
Kitap çok güzel yazılmış ancak Ermeni hayranlığına, Türk ve Osmanlı düşmanlığına anlam veremedim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Bahar Somuncu
05.09.2017
dostluk ihanet gerilim keske bitmesiydi dedirten bir kitap
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Cengizhan35
07.03.2016
Bu kitabı üniversitede bir indirim standından almıştım ismi çok ilgimi çekmişti güzel ve akıcı bir roman alın okuyun pişman olmazsınız
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
aslindaa 23.12.2011
bu kitabı bi evin köşesinde buldum nerden geldiğine dair bi fikrimde yok ama elime geçti ve okudum can sıkıntısında iyiki de okumuşum gerçkten kalın bir kitap olmasına ragmen kısa zamanda bitiridm
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
mucen 19.11.2011
Romanda ön planda akip giden serüven Anadolu'nun cok kültürlü, cok dilli, cok dinli cografyasinin üzerine insa edilmistir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
awzu 23.10.2011
gerilim dolu bir kitap çok beğendim
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
AskinGungor 23.09.2010
Editörünün gözünden Mustafa Samsunlu'nun Cehennem Dağı romanına derinlemesine bir bakış...

Kimi öyküler anlatılmak ister, yazarlar iyi bilir bunu. Bir karakter, bir olay, bir şey takılır yazarın peşine, gittiği her yere gelir, düşünce parçacıklarına dönüşüp zihne musallat olur: "Anlat bizi! Bizi anlatmalısın! Anlat bizi! Anlat ki bilsin herkes neler yaşandığını!"

Yazar için yaratıyı ortaya çıkaran en önemli etken bu zihinsel gebeliktir. Boşluk genleşir, doğum sancısı gibi üşüşür kelimeler, cümleler zihne. Ve o hem kutsal hem günahkâr mahlûk doğuverir: Roman, öykü, anlatı, hayat.

Hayat dedim, evet. Kimi romanlar hayattan fazlasıyla beslenmiştir. Kitabı alır, sayfalarını çevirir, gözlerinizden zihninize akan her olgunun etten ve kemikten yaratılmışçasına gerçek olduğunu hissedersiniz. Karşınızdaki bir kurgu değil, kurgu süsü verilmiş gerçek hayattır sanki. Sayfalardaki kelimeler dışarı çıkacak, şaşkın bakışlarınız arasında bildik hayatın tozlu sokaklarına karışıverecektir.

Eğri oturup doğru konuşalım; okurun böylesi doygun hisler yaşamasını sağlayacak romanların sayısı pek de fazla değildir. Çoğu kez okur kitaba sadece değen bir gözdür, içeri girmeyi (ya da karakterin dışarı çıkışını görmeyi) başaramadan son sayfaya ulaşıverir. Hal böyleyken, yukarıda söz ettiğim anlatılmak için kıvranan olaylar ve karakterlerle dolu bir kitap elinize geçtiğinde define bulmuş gibi olursunuz. Hele ki anlatı usta işi bir kurguyla kotarılmış, ilk sayfadan son sayfaya kesintisiz akan, en küçük ayrıntıları bile gözden kaçırmayan bir dikkatle kaleme alınmışsa o definenin yaşadığınız en güzel deneyimlerden biri halini alması işten bile değildir.

İşte, Mustafa Samsunlu'nun Cehennem Dağı bu imkânsız görünen şeyi başarıyor: Sizi gerçekten yaşandığına inandırıyor.

Cehennem Dağı, 1979 yılı Tunceli'sinin Havaçor Köyü'nde yaşanan korkunç bir kazayla açılıyor. Sağanak yağmurun gökten sökün edip yolları balçığa çevirdiği bir gün, tomruk yüklü bir kamyon çıkmakta olduğu yokuştan aşağı kayıyor ve hemen arkasındaki minibüsle birlikte uçuruma yuvarlanıyor. Olaya tanık olan iki genç —birbirine dostluktan da öte, neredeyse kardeşçe duygularla bağlı olan Bedir'le Sabri— kaza yerine inince, minibüsün içindekilerin Amerikan pasaportu taşıyan yabancılar olduğunu, yanlarında da bir haritayla kazı gereçleri bulunduğunu anlıyor. Dostlukla ihanetin destansı mücadelesi de bundan sonra başlıyor zaten.

Cehennem Dağı, Mustafa Samsunlu'nun ikinci romanı. İlk romanı Özgürlüğe Uç'ta Türkiye'nin dönüm noktalarından biri olan 1980 darbe yıllarını öncesi ve sonrasıyla, üstelik olabildiğince aykırı karakterlerle anlatmayı başaran yazar, Cehennem Dağı'nda işi daha da derinleştirmeyi başarıyor. Bu kez arka planda sadece 1980'li yıllar değil, yankıları hâlâ bitmek bilmeyen Ermeni Tehciri'nin yaşandığı 1915 de var. Zaten kurgunun temelini tehcir yıllarında İngiliz Hükümeti'nin Anadolu Ermenileri'ne yardım için yolladığı altınlar oluşturuyor. Ermeni ve Osmanlı çetelerinin çatışması arasında kalan yardım konvoyundan kaçan altın yüklü bir katır sığınmak için bölgedeki Ermenilerden biri olan Dikran Artinyan'ın çiftliğini seçiyor ve gözünü servet hırsı bürüyen Dikran Artinyan'ın doksan yıl sürecek bir laneti hayata geçirmesine de önayak oluyor.

Mustafa Samsunlu'nun dili akıcı. Yöredeki halkın günlük yaşantısını, hissiyatını, olaylar ve insani zaaflar karşısında takındığı tavrı neredeyse bir tarihçi tarafsızlığıyla aktarmayı başarıyor. Kurguyu biçimlendiren en küçük ayrıntıyı bile aktaracak kadar dikkatli. Öyle ki an oluyor, yaşanan her şey okurun zihninde resim kareleri gibi kesintisiz akmaya başlıyor.

Yukarıda da değindiğim gibi, Cehennem Dağı'nın karakter yaratma ve olayları aktarma konusundaki başarısının sacayağı kurguyu tarafsız gözle aktarmayı başarması. Mustafa Samsunlu kenara çekilip üstüne milliyetçi bir gömlek giyerek sadece kara ya da sadece beyaz olarak tanımlanabilecek iki boyutlu karakterler yaratmak yerine, aktardığı her karakterin ruhuna işlemeyi, onları insani tutkuları, zaafları, sevinçleri, özlemleri, kederleri olan, et ve kemikten, gerçekten yaşayan varlıklar olarak var etmeyi başarıyor. Doğrusu bunu iyi de yapıyor. Dikran Artinyan'ın ilk anlarda ilahi bir mucize olarak algıladığı altınlara beslediği tutkuyla karısı ve çocuklarına beslediği sevginin çarpışması; uzun yıllar sonra söz konusu altınlardan haberdar olan Bedir'le Sabri'nin dostluk ve ihanet arasında süren bir maceraya atılması neredeyse soluk kesiyor.

Bu satırların —kitabın sadece okuru değil, editörü de olma onurunu yaşayan— yazarı olarak bendeniz, 1915 olaylarının Ermeni Soykırımı olduğunun ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi ve İsveç Parlementosu'nca kabul edilmesinin yankılarının sürdüğü bugünlerde, Cehennem Dağı'nın okunması, okutulması gerektiği görüşündeyim. Mustafa Samsunlu'nun yaşanan bütün insani dramların yanı sıra, bölgede yaşanan çete savaşlarını, Ermeni ve Osmanlı halkları arasındaki ilişkiyi, gelişmeleri mümkün olduğunca uzaktan izlemeye çalışan Kürtleri ve tüm içsel ayrıntılarıyla insanı tarafsızca aktarması yeni bakış açılarına sahip olmayı sağlayabilir. Ki buna sadece bizim değil, tüm dünya halklarının ihtiyacı var.

Aşkın Güngör, 6 Nisan 2010
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (6)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla