Rama
Zamanında İtalya'ya meteor düşmüş, o civar ayvayı yemiş, insanlar da uzaya bir istasyon inşa etmişler ki sonraki tehlikeler erkenden bertaraf edilsin. İşte bu istasyon buluyordu galiba. Öküz gibi uzay gemisi geliyor bizim buralara. Mars'ta, Ay'da falan yerleşkeler var, onların da temsilcilerinin bulunduğu bir konsey var, ne yapılacağını bu konsey söylüyor. İşte burada birtakım katakulliler falan. Bu Rama'ya yakın bir yerden bir ekip yola çıkıyor ve Rama'ya giriyor. Yani işte Rama'yla Buluşma zaten, geminin içi falan bir acayip, o anlatılıyor.
Burada işte asıl katakulliler giriyor. 70 yıl sonra Rama II geliyor ve dünya karışıyor. Bir ekip gidiyor gemiye ama ekibin seçilmesinde katakulliler oluyor, gazeteci bir kadın var, ortalığı inceden karıştırıyor falan. Fena bir ortam yani. İnsanoğlunun uzay gibi nezih bir ortamda bile mal olabileceğini burada görüyoruz. Şey güzeldi ama, mesela 2000'lerin azizi bir adam var, Aziz Michael mıydı neydi. Sonra yeni şairler, yeni ortamlar, yeni siyasi yapılar. Ya bilimkurgu işte, o arka plan süper. Nicole De Jardins var burada önemli, Richard Wakefield var, Michael O'Toole var. Bu üç adam, diğer iki kitapta da yer alacak ama özellikle ilk ikisi. Evleniyorlar falan. Bu arada bu üçü gemide kalıyor bir şekilde, diğerleri gidiyor. Uzayın derinliklerine gidiyorlar.
Burada işler ilginçleşiyor. Bu kadar söyleyeceğim, deli kitap. Gemilerin olayı ne, onu öğreniyoruz ama çok değil.
Yani güzel seri, okumak lazım. Çünkü bilimkurgu.