Roman, yaklaşık üç yüz sene önce-18.yy.- yazılmış. Bu sebeple edebiyat seviyesini değerlendirmeye çalışmak çok uygun olmayabilir. Hikaye kısa kısa, basit olay cümleleri ile anlatılmıştır. Bazen de kahramanın içinden neler geçirdiğine tanık oluyoruz.
Anlatılanlar yirmi sekiz sene boyunca yaşananlardır. Robinson Crusoe, ailesinin sözünü dinlemez ve sonu ıssız bir adaya varacak olan deniz seyahati serüvenlerine başlar. Bir müddet sonra yolculuk yaptığı gemi batar. O gemidekilerden sadece kendisi kurtulur. Robinson yüzerek vardığı adada yirmi beş sene tek başına yaşar. Bu süre zarfında bütün ihtiyaçlarını tedarik etmeyi başarır. Batan gemiden işine yarayacak şeyleri kurtarır, adadaki hayvanları evcilleştirir- papağan, keçi gibi- , kendisine barınaklar yapar, ileride adadan kutulabilme ümidiyle sandal yapar. Hakikaten bu saydıklarım ve sayamadığım daha bir sürü iş sayesinde kahraman adeta kendisine ait bir imparatorluk yapar.
Roman bir yönüyle de sabrı, başarıyı, azmi göstermesi yönüyle önem kazanır.
Yamyamlarla ilgili kısımlar var. Bunlar, esir aldıkları insanları pişirip yemektedir. Romanın kahramanı da yirmi beş yılın sonunda bunlara rastlar ve içlerinden bir tanesini de -Cuma- yanına alır, onu eğitir. Ardından üç yıl daha Cuma ile birlikte adada kalır ve en nihayetinde kurtulur.
Bir eseri anlamanın en gerekli yollarından biri de o eserin yazıldığı dönemin zihniyetini bilmektir. Bu romanda da o dönemin sömürge anlayışından, imparatorluklardan söz ediliyor. Yamyam konusu da tuhaf. Gerçek mi acaba?
Hasılı roman, insanın bir adada tek başına bulunsa dahi neler yapabaileceğini gözler önüne sermesi yönüyle kayda değer. Kahramanın tek başına adayı keşfetmeye çalıştığı bölümler ve yamyamlarla karşılaştığı bölümlar etkileyici.
Yüz temel eserin içerisinde yer alan roman, tavsiye edilebilecek bir eser; zira güncelin tadına varılabilmesi için bazı klasik eserlerin okunması gerektiğini düşünüyorum.