yazar ilk bölüme kendisinin de tanık olduğu abd nin balkanlardaki temsilcisi holbrooke ile sırp lider miloseviç arasında yapılan görüşmelerden bahsederek başlıyor.bu görüşmeler esnasında holbrooke ile bir çok defa konuşma fırsatı yakalıyor ve bu arabulucunun düşüncelerini bize aktarmaya çalışıyor.Bunlar arasında oteline çekilmek üzereyken yazara söylediği "hala Osmanlı imparatorluğunu tasfiye etmeye çalıştığımıza inanabiliyormusun?" dikkat çekici.Hatta bir sonraki bölümde üsküp abd konsolosluğu büyükelçisi chris hill inde bir öğle yemeği sırasında bu düşüncesini yüksek sesle kendi kendine söylediğini de bize aktarıyor.daha sonra yazar bizi kosova bormardımanı komutanı general wesley clark la tanıştırıyor.bu bölümlerde oldukça ilginç; abd ve nato nun borbardımanın gidişatı hakkındaki ikilemleri, pamuk ipliğine bağlı harekatın komutanının düşüncelerini bizimle paylaşıyor.Bir sonraki bölümde savaştan sonra lahey mahkemesi baş hakimi louise arbour un miloseviç i savaş suçları mahakemesinde yargılamak için gösterdiği çabalarda tıpkı komutan clark gibi elinin kolunun bağlı olduğuna şahit oluyoruz.Diğer bir bölümde yazarın eski arkadaşı olan ve babası tito ile birlikte yugoslavya nın kuruluşunda önemli bir rol oynayan kendini hem sırp hükümet karşıtı hemde muhalefete muhalif olarak gösteren ama sırpların yaptığı etnik katliamların batılılarca abartıldığını söyleyen ve yazarla karşıt iki görüşü bir gün boyunce enine boyuna tartıştığı aleksa djilas ile tanışıyoruz.son bölümde ise yazar sanal savaşın ve abd nin bazı politikalarını eleştiriyor ve bunları söylerken şu cümleleri sarfediyor; bir yeri insan haklarını korumak adına devreye girmek isteyeceği ve korumayı vaat ettiği ilkelere tecavüz edecek veya onlara kara çalacak şekilde gerçekleştireceği günde gelecektir.ancak o zamanda demokrasilerimiz kendilerini bu rezaletten kurtaramayacak kadar zayıf düşmüş olacak".Yazarın abd ve natonun kosova bombardımanını bütün kitap boyunca savunduğunu belirteyim ama yukarıdaki bu sözünü kitabı yazmış olduğu 1999 2000 arasında sarfettiğini de belirtmek isterim.bush un ikinci ırak harekatını savunurken nedeninin de petrol hariç yukarıdaki sözlerle özetlemişti.yazarın ırak tan sonra ne düşündüğünü merak ediyorum.böylece kitap bu minvalde şekilleniyor, konuyu bilenler açısından bilinmeyen birşey söylemiyor ama birinci elden tanıklara yakın olması açısından ilgi çekici.benim için okuduğuma değdiğini rahatlıkla söyleyebirim ve en azından olayların nasıl geliştğiini bilmek isteyen okurlar için aydılatıcı olduğuna işaret edebilirim. Son olarak yazar michael ıgnatıeff in davos ta one minut krizinde başbakanın katıldıği toplantının moderatörü olduğunu da not olarak eklemek istiyorum.