Hayvan Olmak & Bir İnsanın Hayvana Dönüşmesinin İzini Sürmek Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Hayvan Olmak: Bir İnsanın Hayvana Dönüşmesinin İzini Sürmek
Beyaz Diş'teki kısıtlı bir özdeşleşme değil, mecazlara gömülü bir esrime de değil, tam anlamıyla vahşi bir varlık olmaya çalışmanın hikâyesidir. Bilişsel işlemleri bilinçli bir şekilde kısıtlamaya çalışıp algıların dünyasına adım atmak zor ve yazar çoğu noktada başarısız oluyor, başarısızlığını kendi de kabul ediyor ama başarabildikleri bile evrimin bir noktasında çılgın bir gelişim gösterip zaman geçtikçe giderek uzağına düştüğümüz dostlarımızla zamanında benzer dünyaları paylaştığımızı ve bu dünyaların içinde yaşadığımız, sömürüye ve tüketmeye dayalı dünyaya göre çok daha doğal ve eğlenceli olduğunu gösteriyor. Bir zamanlar doğayı daha iyi duyumsuyorduk ve algılarımız bombardıman altında değildi, her şey daha basitti ve daha yaşanabilirdi, yaşamaya değerdi de diyebiliriz. Foster bir anlamda da insanın kaybettiği vahşiliğin nasıl bir şey olduğunu hatırlatıyor, uçaktan atlayarak değil belki ama solucan yiyerek ve sülüklerin içinde gezinerek.
Geçmişten günümüze hayvanlarla -dostlarımızla, akrabalarımızla veya aklınızdan geçeni de koyabilirsiniz- kurduğumuz ilişkilerimizin köreldiği açık. Habitatımız içinde öylesine farklılaştık ki beslenme şeklimizden hissettiklerimize kadar her şey yaşamımızı göz önüne alarak söylersem geri dönülmez bir biçimde değişti. Amiyane bir şey söyleyeceğim, Ege kıyısında bağ evi falan alıp şehirden basıp gitmek istiyoruz. Bir ölçüde doğaya dönüş. Endüstri toplumundan uzaklara, tabii her türlü elektronik aleti geride bırakarak ama o kadar da dönülmeyecek doğaya, tamam, o da iyi. Bunun için enerji ve para lazım, insanın ne olduğunu hatırlayabileceği bir yere gidebilmesi için insanın ne olduğunu unutturan şeylere ihtiyacı var. Harari'nin Tarım Devrimi'nin neden geri çevrilemeyeceğini anlattığı bölümü hatırlıyorum, geometrik artış öyle bir noktada ki geri alınacak gibi değil. Alışkanlıklar biçimlenmiş, nesiller boyunca benzer yaşamlar birbirini izlemiş, dolayısıyla bu noktada ütopik bir çözüm, olağanüstü şartlar ortaya çıkmadıkça iş hayal boyutunda kalacak. Neyse, zamanında duvarlara insan-hayvan biçiminde çizilen resimler çok gerilerde kaldı, aynı biçimde kurgulanan tanrılar da hatıralık olarak masaları süslemeye başladı, zaten formlar da iyice farklılaştıktan sonra bağ koptu.
Koptu mu?
"Wittgenstein eğer bir aslan konuşabilseydi bile, dünyası bizimkinden çok farklı olduğu için tek bir kelimesini bile anlayamayacağımızı söylemişti. Yanılıyor. Yanıldığını biliyorum." (s. 39)
Foster dört hayvanın yaşamını yaşamaya çalışıyor, eğlenceli anlatımıyla da insan olmanın çizdiği sınırların ötesinde, bir zamanlar ortaklık kurduğumuz yaşam biçimlerini hatırlayabilmenin mutluluğunu anlatıyor. Çamurlar içinde uyumak, böceklerle beslenmek ve başka bir sürü şey belki başlarda mutsuzluğa yol açmış olabilir ama... Böyleydik, farklı mıydık sanki?
Toprak, su, ateş, hava. Her biri için bir hayvan.
Porsuk: Ağza bir solucan attığınızda yemek borunuza yönelmiyor, dişler arasında bir boşluk bulmaya çalışıyor. Isırırsanız balçık ve toprak tadı gelir ama solucanın cinsine ve mevsimlere göre değişir bu tat. Porsuklar için açık büfe gibi düşünebiliriz, beslenmelerinin %85'ini solucanlar oluşturduğuna göre ekmek topraktan, su gölden, ne güzel dünya!
Foster oğluyla birlikte porsuk oluyor, ev yapma niyetiyle bir tünel kazıyor ve durmadan hapşırıyor, muhtemelen porsukların burunlarının ucundaki, burun deliklerini kapatan kas parçası kendisinde bulunmadığı için. Fiziksel farklılıkların yanında algısal olanlar da var, babayla oğlu bir süreliğine uyutmayan sesler, ıslak toprak mesela. Bu farklılıklardan yola çıkarak hayvanların duygulara sahip olup olmadıklarını irdeler Foster, Darwin'den örnek verir, keyifli bir uyarıcıyla karşılaşıldığında kasların gerilmesinden bahseder. Dönüşte Foster'ı sudan çıkmış balığa çeviren de bu değişim; motor sesleri, bağırarak konuşan insanlar, koku kaosu... Doğal yaşam alanlarından çıkıp insanların arasına karışan bir hayvan için ne büyük eziyet!
Susamuru: "Susamuru olmak uyuşturucu etkisinde olmak gibidir. Şehir hayatında yasal sorun çıkarmayacak tercihlerle bunu yapmanın tek yolu, birkaç gece her saat başı double espresso içip soğuk duşun altına girmek, ardından hâlâ kıpırdayan balıklarla yapılmış koca bir sushi tabağını kahvaltı niyetine mideye indirip kısa bir uykunun ardından yeniden başa dönmek ve bunu ölene dek tekrar etmek olabilir." (s. 91)
Dünyaların dönüştürülemeyeceğini, yaşamı algılamanın seksen farklı yolunun birbiriyle pek az noktada kesişebileceğini kabullendiğini söylüyor Foster, yine de bu tür benzetmeler yapmadan ve uyku, beslenme vs. gibi faaliyetlerin istatistiklerinden yola çıkarak türleri karşılaştırmadan edemiyor. Komik de bir herif.

Muhteşem bir deneyim, Foster'ın yerinde olmak isterdim. Doğa hakkında kafayı azıcık yormuş biri bu kitabı da sever bence.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
cerenaliye
17.02.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Okuyalı uzun zaman oldu, nedense etkisi geçici olmuş, tam hatırlayamadım.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
özleylek
23.01.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Ufuk açıcı bir çalışma, akla gelmeyecek gayretler, porsuktur tilkidir ebabildir hayatı nasıl algılarlar, insan nasıl algılar. İnsanla ebabilin arasındaki fark belki de alageyikle arasındaki farktan daha küçük. Ayrıca çeviri de başarılı
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Asd
22.08.2017
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İnsanların içindeki hayvani içgüdüleri ortaya dökerek aslında ne kadar hayvan olduğumuzu gösteriyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
muratkinikoglu
09.10.2016
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yazar Charles Foster bizim gibi sıradan insanların asla başaramayacağı akıl bile edemeyeceği bir deneyime soyunarak “bir hayvan olmaya” çalışmış ve başından geçenleri okudukları ve bildikleriyle harmanlayarak bize sunuyor. Akıcı bir kitap beklemeyin, yazar neticede bir edebiyatçı değil veterinerlik ve hukuk eğitim almış bir bilim adamı. 9 yaşındaki oğluyla birlikte ormana dalıp porsuklar gibi yere kazdıkları çukurlarda yaşamaya çalışıyorlar. Yıkanmıyorlar, solucan yiyorlar, dışkılarını sağa sola yapıyorlar vb. Foster, insanların bazı duygularının modern yaşama bağlı olarak köreldiğini, hayvanlar gibi yaşamaya başlayınca başta koku ve işitme olmak üzere bazı duyguların tekrar keskinleştiğini deneyimlemiş. Daha sonra su samuru, tilki, alageyik ve ebabil kuşu oluyor. Dediğim gibi meraklısı için enteresan bir kitap, hayvanlara aşıksanız, sıkı bir hayvan hakları savunucusu, doğa aşığı iseniz kesinlikle hoşunuza gidecektir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (8)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla