TERCİH
Ticaret, ticaret, ticaret... Derste ticaretin insanları zenginleştirdiğini öğrenmiştik, yada teorik olarak böyle olacağını öğrenmiştik. Russell Roberts bize gerçek örnekleri ile ticaretin ne olduğunu, insanları nasıl ve ne şekilde zenginleştirdiğini bir bir anlatıyor, her ne kadar her olay Amerika eksenli anlatılmış olsa da, bu örnekleri kendimize, Türkiye’mize uygulamak da oldukça kolay gibi görülüyor. Zira Amerika’nın geçtiği yolardan daha biz yeni geçiyoruz ve bu geçiş sürecinin ilerisini görmek, riskleri okumak açısından pek faydalı bir kitap karşımızdaki.
Üretimin, uluslarası ticaretin ve de şu an ülkemizin de en güncel başlıklarından birisi olan yabancı sermaye konularını daha iyi anlayabilmemiz açısından, olayları kavrayabilmemiz açısından işe yarayacak bir kitap Tercih.
Russell Roberts, bu kitabında da zor olanı gayet güzel bir şekilde başarıyor. Zira iktisadın, bu şekilde anlatımı kolay olmasa gerek. Bir ders kitabını, roman kıyafetine sokup, alın herhangi bir roman diye okutmak ve bu romanın da can sıkmadan akıcı bir üsluba sahip olması çok kolay bir şey olmasa gerek. Tabii bu konuda çevirmenin de hakkını yememeli, bir kitabı bu kadar güzel çevirmek için oldukça çaba sarf edilmiş olmalı.
Kitabın ana fikri, ticaretin zenginleştireceğidir. Bunun örneklerini çokca görüyoruz kitapta, televizyon üretiminin japonlara bırakılıp, ilaç sanayisinde gelişmeyi tercih etmek, pek çok defa zikredilen en önemli örnek bu konu hakkında. Araba üretiminde, yine yurt dışından pek çok girdinin olduğunu görüyoruz, ancak bunun yine fakirleşmeyi, dışa bağımlılığı getirmediği aksine, kendi gücümüzü daha faydalı işlere yönlendirebildiğimizi görüyoruz bu örneklerde. Mesela ilaç fabrikasındaki iilaçlar ile Amerika teelvizyon üretmiş de oluyor? Nasıl mı? Çok basit, ürettiğini Japonya’ya satılyor karşılığında da televizyon alıyor. Bu sayede de, her dalda uzmanlaşmak zorunda kalmıyor, gerçi bunu istese de başaramayacağı ortada, zaman kıtlığının ve iş gücü kıtlığının bir gerçek olduğu düşünüldüğü zaman bu imkansızlık daha da ortaya çıkıyor.
Kitap baştan sona ana fikri destekleyen ögeler ile dolu. Her sayfada gerçek dünyadan bir farklı örnek karşımıza çıkıyor, içimizdeki tabuları pek çok defa hayali karakterlerin ağzından duyuyoruz, pek çok zaman Dave ayar veriyor ama sonuçta kafamızdaki bazı soru işaretlerinin cevabını bulmak da bizleri yeni bir bilgiye ulaşmaktan dolayı nirvanaya yaklaştırıyor. Sanırım biraz abarttım, nirvanaya yaklaşmasak da mutlu olmamızı sağladığı da yadsınamayacak bir gerçek.
İşin enteresanı bu kitapta yazar biraz fantastik, biraz da bilim kurguya kaymış. Kötü mü olmuş, asla! Bu sayede esneklik elde etmiş, kah 2000li yılların serbest ticaret yapan Amerika’sı, kah kendine yeterliliği temel almış Amerika. Bir İngiltere, bir Amerika’nın bilmem ne eyaleti, bir ora bir bura. Bir o zaman bir bu zaman. Ancak yazar bu sayede istediklerini anlatabilirmiş ki anlatmış da. Biraz uçuk kabul edilen bu dalı acımasızca kullanan yazarı gerçekten tebrik etmeli. Yazım dilinin de ne kadar başarılı olduğunu bir defa daha hatırlatmakta fayda var... Yazar bu sayede kullandığı argümanları daha işlevsel olarak kullanarak, okuyucularının verilmek istenen mesajı özümsemesini sağlıyor.
Kitap belki konu olarak herkesin alıp okumak isteyeceği bir kitap olmasa da yazarın kitabı yazış şekli ile okunası bir kitap haline geliyor. İktisattan haz alan kimseler için kaçırılmaması gerekli olan bir kitap. Açıkcası bu konulara ilgisi olan kişiler içinpek çok açıdan doyurucu bir kitap.