Jane Austen’in eserlerinde karakterlerin kalabalık oluşu, akrabalık, dostluk ilişkileri açısından ilk başlarda beni korkutur, kafam karışacak, ipin ucu kaçacak diye. Ama sonradan konu, kurgu, olaylar yerli yerine oturur, anlatıma kendinizi kaptırırsınız ve sadece arkanıza yaslanır olayların akışına bırakırsınız kendinizi. Hikayenin sıcaklığı, samimiyeti ve yalınlığı kalbinizi fetheder ve sonunda karakterlerden ayrılmanın hüznü ve bitmiş olmasının boşluğu içine düşersiniz. Bu eserde de bir nebze öyle oldu.
Kişilerin konuşmaları, sohbetleri öyle sıcak ve samimi geçiyor, öyle gündelik bir üslup kullanılıyor ki sanki oradayız ve sessizce olup biteni izliyormuşuz gibi. Mekanların tasviri yeterli düzeyde ve yalın, uzun uzadıya ağdalandırılmıyor, konudan kopmuyor, okuma zevkini bölmüyor. Bu açılardan oldukça beğendim.