'Çünkü ben sürekli çalışırım, çalışmayacak olsam yaşardım' diyor yazar, devamlılığını yazmakta buluyor. Ve yazabilmek için de özgürlüğe ihtiyacı var. Evliliğinde bu ikilemi yaşıyor. Yahudi olmayı da sorguluyor. Sırf Yahudi diye sevilmemek ya da tersi sırf Yahudi olduğu için sevilmek. İnsan olmanın dışında bir kimliğin önemli kılınmasının anlamsızlığı.
Çocuk isteyen karısına kendi çocukluğundan söz ediyor. Auschwitz'e gitmeden önce de zaten korku egemenliği altında yaşadığını anlatıyor. O dönemin otoriter tarzını, örneğin okulunun pedagoji diktatörlüğü olduğunu, babasının ise ataerkil otoritesini hatırlıyor. Bir çocuğa baba olmak... bunu yapamayacağını düşünüyor ve karısına 'hayır' diyor.
Yıllar sonra bu kararını sorguladığı bir kitap aynı zamanda.
Olayın az düşüncenin yoğun olduğu bir roman.