Son yıllarda çağdaş dünya edebiyatının geldiği noktayı, yazarların yazdıkları eserleri sanki filmleri çekilecekmiş gibi planlayıp kâğıda döktükleri metinler belirlemeye başladı. Andy Weir’in yazdığı Marslı romanı gibi, tam roman tadı vermeyip de orta halli bir filme dönüşecekleri için yazılmış gibi duran bu eserlerin ortak noktası; tam da bir senaryo kadar ruhsuz yazıldıkları için insanda roman okuma hissiyatını yeterince oluşturamadıkları gerçeğidir. Bu bağlamda Kıyamete Koşanlar Kulübü adlı eser, post modern bir filmin kağıtlara yansımış can sıkıcı gölgelerini andırıyor. Roman sanatı asla bu bahsini ettiğim tarzdaki metinler olmadılar. Şimdi, Rus edebiyatını gömmüş, İngiliz edebiyatının devlerini yalayıp yutmuş, Türk edebiyatının bir elin beş parmağını geçmez önemli yazarlarını hatim etmiş, dünya edebiyatının ulusal arenasında ses getiren şaheser diye niteleyebileceğimiz farklı milletlerin eserlerini tek tek okumuş biri için bu tür romanlar ayakta alkışlanacak yapıtlar olamazlar.