Kitapta, büyük şehirde yaşayan birbirini tanımayan iki yabancının ortak takıntısı haline geliyor kaplumbağalar. Kitabın kahramanı bu iki yabancının biraz da muzipçe başlayan hikâyesi, orta yaş karamsarlığıyla beraber bu büyük metropolün içindeki yalnızlıkla artarak metnin bütününü daha da karamsar bir havaya sokuyor. Aynı şekilde, tıpkı bir Londra havası gibi; gri ve kasvetli.
Ama bu karamsar havayla tezat oluşturacak şekilde Amerikalı yazarın dili o kadar sade ve akıcı ki, umarım en kısa zamanda diğer kitapları da çevrilip yayımlanır ve en kısa zamanda okuyabilirim.
Uzun zamandan sonra tüm yazdıklarını okumak istediğim yine şahane bir yazarla tanıştığım için çok memnunum...