Post-Yapısalcılık Postmodernizm Hakkındaki Yorumlar

Adnan Çelik 17.10.2005
POST-YAPISALCILUK VE POSTMODERNİZM Madan Sarup, Post-yapısalcılık ve Postmodernizm adlı eleştirel kitabında 1968 olaylarından sonra eşgüdümlü bir şekilde hızla yükselen post-yapısalcılık ve postmodernizm akımları ile bu akımların öncüsü sayılan kişileri eleştirel bir marksist bakış açısıyla tanıtıyor. Yazar,öncelikle post-yapısalcılık alanında kendini kabullendirmiş olan üç önemli isim üzerinde durur:Lacan, Derrida ve Foucault. Lacan’nın psikanalizi dilbilim üzerinden yeniden yorumlayıp yapılandırması;Derrida’nın “yapısöküm” denilen eleştirel kuramıyla batı felsefesi geleneğine sinmiş olan metafizik temelleri parçalaması;Foucault’un “kazıbilimi” ve “soykütüğü” çalışmalarıyla iktidar ve bilgi arasındaki ilişkiyi deşifre etmesi gibi kendi alanlarında oldukça yeni ve kışkırtıcı bir perspektif yaratan düşüncelerin oldukça ayrıntılı bir çözümlemesini sunan yazar,hemen devamında köklerini Nietzche’den alan ve Marksizme karşı oldukça etkili bir biçimde geliştirilen post-yapısalcı düşüncenin çok farklı bir radikal ucunu temsil eden Deleuze ve Guattari’nin aykırı düşüncelerini oluşturan “şizo-analiz”i kısa bir biçimde değerlendirir. Post-yapısalcılık ve postmodernizm hareketleriyle beraber yükselen bir diğer önemli hareket de feminizmdi.Yazar üçüncü bölümde feminist kuramın önde gelen isimleri olan ama aynı zamanda Derrida ve Lacan’a yönelik göndermeleriyle de post-yapısalcı ve postmodern olarak da görülen üç önemli Fransız kadın kuramcıyı tartışır:Cixous, İrigaray ve Kristeva.Bu üç kuramcının kadın sorunsalını Lacan ve Derrida’nın ürettiği post-yapısalcı söylemler üzerinden geliştirme ve derinleştirme çabası onları da post-yapısalcılığa oldukça yaklaştırmaktadır.Özellikle Cixous ve İrigaray Derrida’nın Batı felsefesindeki kavramsal çiftler hiyerarşisine yönelik eleştirel çözümlemelerini erkek/kadın çiftindeki kavramsal hiyerarşide kullanarak oldukça etkili bir yol kattetiler.Ayrıca Kristeva’nın Lacan’nın psikanalitik yorumunu dilbilime taşıyarak kadın ve erkeğin dil içerisinde oluşan birer yapaylık olarak görülmesi bağlamındaki düşüncelerinden etkilenmesini de yazar bu kadın kuramcıların post-yapısalcılıkla olan ilişkilerinde bir kanıt olarak okur. Son iki bölümde ise adları postmodernizmle beraber anılan iki önemli ismin-Lyotard ve Baudrıllard- postmodernizmle olan ilişkilerinin ayrıntılı bir çözümlemesi yer alıyor. ‘Postmodern Durum’ adlı kitabıyla geniş yankılar uyandıran ve hatta postmodernizmi ilk defa açık olarak ilan edip tanımlayarak postmodern düşüncenin ilk savunucularından birisi olan Lyotard ve enformasyon teknolojisindeki değişimin kitleler üzerinde yarattığı sonuçları oldukça postmodern bir tarzda yorumlayan,gerçekliğin artık yitirildiğini,sadece bir simülasyon dünyasının göstergeler savaşını yaşadığımızı iddia eden Baudrıllard’ın ayrıntılı bir teorik açılımı yapıldıktan sonra, yazar genel olarak yukarıda adı geçen post-yapısalcı(Lacan,Derrida ve Foucault) ve postmodern(Lyotard,Baudrıllard) kuramcıları marksist bir eleştiri odağına yerleştirir. Yazar son bölümde postmodernizm ile feminizm arasındaki ilişki ve etkilenim noktalarını tespit ederek aslında bu iki hareketin ne kadar birbirlerine bağlı olduğunu ve aynı oranda birbirlerini nasıl büyüttüğünü oldukça ikna edici bir biçimde aktarır.Yazarın bütün bu kuramcılara yönelttiği eleştirilerin en önemlisi,bu kuramcıların herhangi bir “meta anlatı”yı reddederkenki iddialı tavırlarının bile tersinden düşünüldüğünde bir büyük anlatı iması taşıdığı paradoksudur..

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla