Kayıp Yalnızlık Ormanı Hakkındaki Yorumlar

acarogullari
08.03.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Çok sıcak, çok samimi öyküler. Öykü severlere tavsiye edilir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
mücüde
13.05.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Güzel bir öykü kitabıydı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
aydınlık1980
29.09.2017
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
çok başarılı öyküler. yazarın gözlem gücü öykülere güç katmış. mutlaka okuyun.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
samuelboils 19.11.2012
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
hiç bu kadar harika bir kitap olacağını tahmin etmemiştim.bütün hikayeler muhteşem.insanı içine çekiyor.yazarın diğer kitaplarını da alıp okuyacağım.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
aynalibaba 03.09.2009
Kızböceği'nden sonra yazarın okuduğum ikinci kitabı.İlk kitabı gibi bu kitapta da oldukça güzel öyküler var.Bazı öyküler var ki etkisinden kurtulamıyorsunuz.Hiç bitmesini istemediğim bir kitaptı,çok beğendim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
tan0006 15.10.2006
Özlem N. Yılmaz'ın Kayıp Yalnızlık Ormanı adlı ilk öykü kitabı kurgu ve içerik bakımından, kurutulmuş karanfillerden yapılmış el emeği göz nuru bir gerdanlık biz okurlar için. Kitaptaki Güneydoğu Anadolu'nun ışığında prizmalanan burukluğu, hüznü ve gönül çelen yalnızlığı duyumsayabilmek için gündelik yaşamın içersinde hemen eritip yok etmemek gerek. Okuyup geride bıraktığınız her öyküde o hayali karanfillerin kokusunu duyma çabası diyebiliriz buna. Evet, öncelikle belleğinizde nasıl saklayacağınızı bilmeniz gerekiyor bu öyküleri.
Her an kullanıma haiz bir coğrafya ve bu coğrafyanın insanının hüzünlü, gözden ırak yaşam kesitlerini anlatıyor kitaptaki öyküler; romantizme düşmemek için tedbirli olmak şart, tıpkı yazarının düşmediği gibi.
Yılmaz, bölgenin üzerinde kol gezen cinsiyetçilik ve baskı politikalarını yorumlamak ve anlamaya çalışmaktan yana bir söylem peşinde değil kitabında. Ki isabetli bir tercih bu. Bölgedeki tüm bu yaşananların bir illet, bir hastalık olduğunu, edebiyatın işlevinin de bu keskin noktaları yapıbozum teknikleriyle yorumlamak değil, yeniden ve yeniden yapılandırmak olduğunu hatırlatıyor bize. Özgürlük arayışlarının, yaşamı sorgulama pratiklerinin ve bunların yaşama geçirilmesindeki sınırlı, sürekli öncelik yaratan söyleminin hantallığından bıkmış olmalı Yılmaz. Bu hantallık içersinde politik açmazların 'erk'liğe verdiği prim başı çekenlerden. Ayrıca bunların nedenlerini de sunuyor bize. Postmodernliğin eleştirisi var yazdıklarında. Ancak şöyle bir yol çiziyor: Tıpkı Toni Morrison'un yapıtlarında gördüğümüz kimlik kaybı, yer politikalarının yaratttığı yıkım ve yitişi, postmodern bir üslubun sonuçları olarak görse de bu üslubu kavramsallaştırmıyor. Bu yüzden öykülerindeki 'gerçek' çok yakınımızdan geçiyor; bu yüzden bu kadar gerçekçi bu öyküler. Ama bir o kadar da kurgu!
Ağırlıklı olarak Mardin'in ağır ağır süzüldüğü bu kurgu silsilesinde dillerin ve dinlerin buluştuğu o yerde, yazarın 'takıp takıştırmış, baştan ayağa sırma işlemeli elbisesinin içinde sessizce ve titreşerek, ürkekçe ve kızararak salınan, sürmeli, hızmalı, kapkara bakışlı, Doğulu bir kadın' imgesi peşi sıra çıktığımız bir yolculuk mu bu? Hayır. Çünkü yazar bu imgenin baştan çıkarıcı ve sadece gezi dergilerinde yer eden Doğulu kadın imgesinin ta kendisi olduğunu hatırlatıyor bize. Bu Mardin, 'bir patikanın başında durup kendi kayboluşlarını unutturacak başka bir kayboluşu bekleyen'lerin hayali bir karşılığı çokca; ya da 'büyük bir ormanda yürüyenlerin, kaybolmuşlara ait bir içgüdüyle hemen birbirlerini tanıdıkları' o yer. Reddetmekle kabul etmenin arasındaki bir kesişme noktası burası. Akşamın çok güzel indiği bir diyar. En çok da kadınlarının kendi seslerini kaybettiği bir yokolma noktası. Bu yüzden Mardin gibi, bu yüzden Mardin'den çok öte bir yer. "Akşam kızıllığının şarap rengi bir tül gibi yavaş yavaş indiği ovadan gelen serin bir esinti" ve bu esintinin getirdiği kaderler var kitapta; bir de bu kaderlerin "yanmış buğday ve sürülmüş toprak kokusu" ile birlikte Maria, Susanna, Sare, öteki anneler, öteki teyzeler, Havva, Hicran, Rojda, Sevim'e karışan yanı.
Özlem Yılmaz, bölgedeki kimliklerin inşasında olmazsa olmaz kadınlık fikrinin gerçek yaşamdaki yok-anısına böyle adlar koymuş. Bir ilahiyi söylerken, yaşlı bir kadının üzerine gencecik bir kuma olarak giderken, eprimiş taş avluların gördüğü yoksul gökyüzüne bakar, alımlı bir konağın karanlık bir odasında eskirken yaşamlarını ellerinden kaçırmış insanların, ama en çok kadınların kuru karanfil renkli öyküleri Kayıp Yalnızlık Ormanı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (5)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla